23 Haziran 2016 Perşembe

Osmanlı Atatürk ve Türkçülük Akımı Yüzünden mi YIKILMIŞ!!!


Atatürk Döneminde Yasaklanan Dini Kitap.


     70 yıl boyunca bizlerden saklanan o aşağılık 433 madde.. Zaman buldukça yutkuna yutkuna okuyorum Sevr anlaşmasını.. Atatürk bu anlaşmayı imzalayanları, destek olanları, Nutukta <aşağılık birer yaratık> olarak tanımladığını ilk okuduğumda; onun kadar kibar, ahlaklı, saygılı, hassas ve sağduyulu bir insanın neden bu derece ağzını bozduğuna anlam verememiştim ancak maddeleri okuduğumda, az bile söylediğini anlıyorum.. Bir millet düşünün ki; bütün hakları, bütün özgürlüğü, bütün maneviyatı, gururu, onuru, inancı, kimliği, malı, mülkü ve insanlık vasıfları elinden alınıyor.. Elinde padişahın mührüyle Sevri imzalayanlar, biçare Türk milletinin tüm kalbiyle güvendiği o yaratıklar, imzadan sonra gülümseyerek pozlar veriyorlar.. Öyle ürkütücü, öyle korkunç maddeler var ki, katil piranalar gibi acımasız bir öfke ve hırsla yurdumuzu paramparça etmek için o maddeleri yazan devletlerin karşısına, Mustafa Kemal Paşanın yılmaz bir cesaretle, azimle, kırılmaz bir Türklük gururuyla nasıl çıkabildiğine bile insan şaşırıyor.. İlahi adalete, Tanrının müdahalesine, iyiliklerin kaybetmediğine her zaman inanan biri olarak gönül rahatlığıyla ifade edebilirim ki o aşağılık kan emici maddeler imzalanırken; tarlasında ekiniyle uğraşan garip Türk köylüsünün kalbindeki iyiliğin, saflığın takdiridir Mustafa Kemal Paşanın o cesareti ve tükenmez iradesi.. Kan donduran bu anlaşma bugün tarih kitaplarında ne yazık ki bir <Barış> anlaşması olarak tanımlanıyor.. Bu durum, 1922de kurtulamadığımızın belgesi niteliğindedir.. 70 yıldır bize yapılmayan iyiliği, biz yeni nesillere yapmak, başımıza gelenleri aktarmak zorundayız.. Aksi halde geçmişini bilmeyen nesil, gelecekte başına neyin neden geldiğini bilmiyor olacak..

   Adamlar 70 yılda müthiş bir proje çalışması yapmışlar.. Tebrik etmek lazım.. 1930larda almışlar kararı.. Kemalist Türkiyeyi, din düşmanı olarak algılatmamız lazım!, Mandayı yutturmamız lazım! diye bağırıyor kitapları.. Nasıl oydular osmanlının içini? Papazlar, hahamlar her yerdeydi.. Ermeniler, süryaniler, yahudiler, haruniler, gürcüler, levantenler, araplar, kürtler, zerdüştler, rumlar, hepsi kanunen osmanlı sayılıyordu.. Sen misin ruma, ermeniye, süryaniye, sırpa, bulgara, yunana, araba osmanlı diyen? Özünüze dönün ulan! deyiverdiler bu etnik unsurlara.. Milliyetçi olun! dediler.. Hepsi kışkırtıldı.. Adamlar özlerine döndüler.. Biz osmanlı değiliz, sırpız, bulgarız, yunanız, arabız, ermeniyiz, yahudiyiz dedikleri an, osmanlı başladı fermanlar çıkarmaya.. Bir Türkler biz Türküz diyememiş! Aman ha Kuranı bilmesinler demişler.. Fatih, Kuranı Türkçeye çeviren Uzun Hasanı, anında ortadan kaldırmış.. Neden? Çünkü Kuran, yahudiyi hristiyanı dost edinme diyor.. (maide 51) Ee? Osmanlı hanedanı hristiyanla evlenmiş, yahudiyle evlenmiş, paşa yapmış, vezir yapmış, orduya almış, cerahor yapmış, martoloz yapmış, voynuk yapmış.. Hiç Kuran bilinsin ister mi? Hacca giden tek sultan, Cem sultanı da yerin dibine sokmuşlar.. İmparatorluk, tamamen ecnebinin elinde.. Tarih bilmiyor, Abdülhamid tüm tarih kitaplarını yasaklayıp yaktırıyor.. Kendi ırkını tanımıyor adam.. Din bilmiyor.. Medresenin darül kurralarında, hadislerinde ver arapça ezberi gitsin.. Kitap bilmiyor, ilim, fen bilmiyor.. Sonu ne oldu? Sevr.. Gazi Paşa bunları tek tek ayıkladıktan sonra, her şeyi Türkçeye çevirmiş.. Hatta öyle ki, Türk olmayanı memur, asker bile yapmamış.. Severler mi hiç böyle bir Paşayı? Bak şimdi yine başladılar saymaya.. Sen rumsun, sen lazsın, sen çerkezsin, sen osun busun demeye.. Taktik aynı.. Türküm deme sakın! ırkçılık etme! Milliyetçilik yok, günah! E ama saydın sen osun busun diye? Onlara milliyetçilik var mı? Onlara var, onlar istiyor, doğuda kilise açıyorlar, tabelalar asılıyor.. Ama Türke yok.. Aç tvyi, dinlesin millet osmanın, ömerin maceralarını.. Yeter ki dış borcu sorgulamasın.. Ne olduğunu bile bilmesin.. Ver GDOlu ürünleri! Portakal ile Mandalinayı bile ayırt edemiyoruz lan artık! Dev gibi salatalıklar, domatesler! GDO nedir bilir misiniz? Genetiği değiştirilmiş ürün! İslama göre şirk değil mi lan bu! Hani insanın dnasyla oynayınca şirk oluyordu? Adamlar sana çatır çatır satıyorlar GDOluları.. Toprağını, mahsülünü öldürüyorlar! 2006da çıktı yasa, mecbursun israilden hibrit almaya! Gavurun bütün ürettiği elinde, evinde, mutfağında, her şey gavur malı! Hastalandığında seni hastaneye götüren ambulans bile! Öze döneceklermiş bir de.. Cumhuriyeti yıkmak öze dönmek oldu.. Senin özün şamandı eğer 1 damla Türk kanı taşıyorsan.. Olmaz, öze dönmek o değil.. Cumhuriyeti yıkmak.. Her etnik unsura 1 eyalet.. Sonra? Sonra oyun yine devam.. Başkanlıkla eyaletler gelince, kışkırt hepsini tekrar.. İmzalat Sevri..

ATATÜRK Emalılı'dan Ayıca Neleri İstemiştir..


Sevr Anlaşmasında İZMİR!!!!


Mustafa Kemal ATATÜRK..


Atatürk'ün Cenazesine Nazi Almanya'sını Temsilen Gelen Konstantin Von Neurath..

    “Atatürk, bir millet bütün vasıtalarından mahrum edilse dahi kendini kurtaracak vasıtaları yaratabileceğini bize ispat eden adamdır.” diyen Hitlerin emriyle, Atatürkün cenazesine Nazi Almanyasını temsilen gelen Konstantin von Neurath, naaşı Nazi selamıyla selamlamıştı.. Nazilerden bahsediyoruz.. Dünyada bir millete bırak selam vermeyi, yeryüzünden kaldırmaya niyetlenmiş bir oluşum.. Ve bu orduların başındaki adam rusyayı, fransayı, belçikayı, hollandayı dağıtan Hitler, askerilerine gidin Atatürke selam verin diyor.. İşte büyük devlet adamı olmak, devlet adamlarını dizginlemek ve saygı uyandırmak, böyle bir şey..

1922 İzmir!!!

  Ne güldüm şu fotoğrafa:) Gülüyoruz kusura bakma ecnebi arkadaş.. Biz Türkler için zaman, o cigarayı yakmadan geçmiyor.. Aslında fotoğrafta başka hiçbir şeyi umursamamak lazım ama yine de birkaç bilgi verelim.. Burası İzmir.. 1922deki yangından hemen önce.. Sol tarafta fransız bankası.. Sağ tarafta aya fotini kilisesi.. Bankanın başında bekleyen etekli ve fesli askerler, yunan askeri.. Bugün cehaletten başka hiçbir zenginliği olmayanlara, bir din devletiymiş gibi tanıtılan/yutturulan Osmanlı devletinin güzel İzmirinde, bu askerler bekçi olarak görev yaparlardı.. Kilisenin başında değil de, bankanın başında beklemeleri de ayrıca dikkate değer.. Onların başında bekleyen Türk askeri ise, yorgun elbette.. Şanlı Büyük Taarruzdan yeni gelmiş, İzmire girmişler.. Orada bekliyor olmasının sebebi, fransız bankasındaki değerli eşyaların çalınmaması için kurulan milis gücüne destektir.. O gün dedeleriniz kimden neyi saklamıştı ki ey ecnebi arkadaşlar? Türk askerinin, Türk milletinin haketmediğini almadığını, çalmadığını, hırsızlık, yolsuzluk yapmadığını tarih öğretmedi mi sizlere? Buna rağmen sözde din devleti olan Osmanlı Devletinin güzel İzmirinde yaşayan ne kadar ermeni, rum, yunan, levantler, fransızlar vs... varsa, İzmiri 1 gün sonra yakmaya karar veriyorlar.. Amaç ne? Şehirlerini yani İzmiri >>>işgal eden<<< Kemalin askeri(öyle diyorlar), Kemalistler ve Türk milleti, onların mallarını, değerli eşyalarını kullanmasın, Türke kalmasın gavurun kıymetlisi diyerek yakmışlardır İzmiri.. Hem de Türk üniforması giyip de yaktıklarını itiraf eden ermeni ve rumlarca.. Kilise sonradan her zamanki gibi Atatürk tarafından müzeye çevriliyor.. Yine gavur, kiliselerini camilere çeviren osmanlıya çemkirdiği gibi, Atatürke de tepki gösteriyor.. Kusura bakmayınız beyler, sizin papazlarınız İzmir işgal edildiğinde, yunan askerlerine tek tek Türkün evini ispiyonluyordu.. İzmiri karış karış anlatıp bilgiler veriyordu.. Pek inanç kardeşliğimiz yokmuş.. Osmanlı topraklarında düşülen vaziyete acımamak elde değil.. Tüm bunlara rağmen, gavur destekli çıbanlar, bugün Ayasofyayı dillendirerek, Atatürke düşman ederler.. Lan orası gavur mabediydi.. Gavur zaten Atatürke tepki gösteriyor, kiliseleri müze yaptığı için.. Destek olacaklarına, takıyorlar müslüman maskesini, gavur mabedinde namaz kılmak istiyorlar.. 2013 yılında Mhpli Halaçoğlu Ayasofyanın ibadete açılması için teklif verdiğinde, bunu reddeden adama 14 yıldır halife gözüyle de bakabilme yeteneklerine sahip.. Kısaca dostlar, biz Türkler, taarruzdan sonra o cigarayı yakmadan duramamamızın sebepleri büyüktür...

1 Hafta Yeterdi!!!

1 hafta yeterdi arkadaşlar.. Hani bugün yunan askerinin işgal ettiği adalarımız var ya, işte o adalardan 1 tanesinin zindan adası yapılması gerekirdi.. Her çocuk 12 yaşına geldiğinde, yaz tatilinde pedagoglar, sosyologlar, psikologlar, doktorlar, tiyatrocular kontrol ve denetiminde tamamen gerçekçi olmak suretiyle bir gemiye bindirilecekler ve zindan adasına götürüleceklerdi.. Elleri kelepçe ve ayakları birbirlerine zincirlerle bağlı.. Sabah onları bir postal darbesi uyandıracaktı.. Kötü kokan(ama sağlığa zarar vermeyecek) yemekleri yiyecek, sıcağın alnında zincirlerle soğan kıracak, tütün ekecek, domates toplayacaklar, sürekli hakaret, küfür ve hafif olmak şartıyla şiddet görecekleri.. Sadece 1 hafta.. İşte 1 haftanın sonunda, adadan ayrılacaklar, geri döndükleri karşılarına çıkaracaklardı Sevr anlaşmasını ve <İşte Mustafa Kemal paşa ve askerleri, sizi böyle bir hayattan kurtarmıştır çocuklar> denilecekti.. Bak o zaman sen Türkiye'ye.. Hükmederdik dünyaya.. Özgürlüğün, bağımsızlığın, istiklalin, bir toprak sahibi olabilmenin ve bize tüm bu en büyük zenginliği sunanların kıymetini damarlarımızda hissediyor olurduk.. Bak bakalım Türk olmayanı başa geçirir miydik o zaman... Bak bakalım milliyetçiliği ayaklar altına aldık diyebilir miydi 1 kişi bile.. Bak bakalım Türküm diyene ırkçısın demeye cesaret eden hatta aklından geçiren olabilir miydi.. Japonlar bunu yapıyorlar... Milli ruh şoklaması derler.. Özal zamanında ülkemize gelen japonlar anlatmıştı.. Japon çocuklarını, Hiroşima ve Nagaziye götürüyorlar ve eğer çalışmazsanız, dev fabrikalarınız olmazsa, sonunuz böyle olur diyorlar çocuklarına.. Bizimkiler atlıyor, iyi de bizim Hiroşimamız yok ne yapacağız dediklerinde japonlar, <sizin Çanakkale'niz, 10 Hiroşima eder> cevabını veriyorlar..

15 Haziran 2016 Çarşamba

Siz;Türküm,Milliyetçiyim Dediğinizde..


Atatürk'ün Her Zaman Takdirle Andığı Din Adamı Abdurrahman Kamil Efendi...

Atatürk'ün her zaman takdirle andığı din adamı Abdurrahman Kamil Efendi 1850’de Amasya'da doğmuş, ilk olarak 12 Haziran 1919’da, Samsun’dan başlayan, halkı işgale ve İstanbul Hükümeti’ne karşı örgütleme çalışmalarını bir genelgeyle ilan etmek üzere Amasya’ya geldiğinde tanışmıştı Mustafa Kemal Paşa ile.. Konuşmuşlar, birbirlerini dinlemişler, anlaşmışlardı :

Mustafa Kemal Paşa sordu: “Baba, bu işte muvaffak olmak da var, olmamak da var. İnşallah muvaffak olacağız. Eğer olamazsak bizi asarlar, kelle gider, ne dersin?”

Kâmil Efendi yanıtladı: “Oğul, sen ki genç yaşta başını vatan millet uğruna feda etmişsin, benim bu ihtiyar kelleyi de koy senin uğruna feda olsun.''

Mustafa Kemal Paşa 13 Haziran 1919’da Cuma namazında, Amasyalılara vatanın içinde bulunduğu durumu açıkça anlattıracaktır. İlk sohbetleriyle kendisinde güven uyandıran Sultan Bayezid Cami Vaizi Abdurrahman Kamil Efendi’nin bu işi rahatlıkla yerine getirebileceğini düşünmüştür. Hemen bir pusula yazarak 12 Haziran gecesi geç saatlerde Abdurrahman Kamil Efendi’nin evine göndermiştir. Abdurrahman Kamil Efendi Cuma namazında kürsüye çıkarak camide bulunanlara özetle şöyle seslenmiştir :

“Muhterem Evlatlarım!

… Türk Milletinin bu felaketten kurtuluşu için, bütün Müslümanların birleşmesi, vatan ve milleti sevenlerin fedakarane ve cansiperane bir tavra ve harekete başlaması lazımdır…

İşte muhterem cemaat, bu gibi zevatı muhtereminin ve betahsis halen şu anda cemaat arasında olup, memleket ve milleti izmihali umumiden girdap-ı müsibetten kurtarmak için ortaya atılmış bulunan Mustafa Kemal Paşa’nın arkasından gitmelidir.”
(Bütün müslümanlar, şu an cemaatimiz arasında olan, memleketi yıkılmaktan ve içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtarmak için ortaya atılmış bulunan Mustafa Kemal Paşa'nın arkasından gitmelidir.)

Bu söylem ulusal kurtuluş mücadelesinin ilk vaazı olmuştur.(Mustafa Kemal, yıllar sonra bu vaazın etkisine, önemine değinerek, “Genç Cumhuriyetimiz bu gibi ulema ile iftihar eder” diyecektir!!!) Bu vaazdan sonra 14 Haziran’da Amasya’da kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin maddi yönden desteklenmesine ihtiyacı vardır. Vaiz Abdurrahman Kamil Efendi biriktirdiği ALTINLARI kırmızı bir mendil içerisinde Mustafa Kemal Paşa’ya uzatarak ulusal mücadelenin ilk yardımını yapmasıyla dikkati çekmiştir!!!...(Mercedesli din adamlarına ibret olsun!)

Mustafa Kemal Atatürk’ün dördüncü defa Amasya’ya gelişi, ilk gelişinden dokuz yıl sonra 18 Eylül 1928 tarihinde olmuştur. Yeni kabul edilen Türk alfabesinin uygulanmasını yerinde incelemek ve halkın tepkisini ölçmek amacıyla çıktığı yurt gezisinin beşinci günü Başbakan İsmet İnönü ile birlikte trenle Amasya’ya gelmişlerdir. Amasya tren istasyonundaki karşılamayı o günleri yaşamış ve zamanın müftüsü Abdurrahman Kamil Efendi’nin TORUNU olan Nafız Yetkin Bey şöyle anlatmaktadır.

“Uzaktan trenin düdük sesi duyuldu. Tren yavaş yavaş geliyor. Atamız pencereden bakarak halkı selamlıyordu. Tren durdu. Kapı açıldı. Atamız trenin sahanlığından bir basamak inerek ikinci basamakta durdu ve etrafına bakarak ilk sözü : ( Dokuz yıl önce 13.6.1919’da Kurtuluş Mücadelesinin ilk vaazını veren Abdurrahman Kamil Efendi’ yi hatırlayarak)

“-Müftü Efendi nerede?” oldu. Halk açıldı ve dedeme yol verdiler. Ben de dedemin koltuğuna girerek öne geçtim. Ata son basamaktan inerek hiç konuşmadan gülümseyerek dedeme yaklaştı, hemen gözüne çarpan köstekli saatin anahtarını tutarak;

“-Bu nedir, bu cennetin anahtarı mı yoksa? Ver de cennete girelim.” dedi.
Dedem de; ''Asıl cennetin anahtarı sende Paşam!'' dedi.

Atamız bu cevaba karşı hayret içerisinde gülerek,

“-Cennetin anahtarı nasıl bende olur?” diye sorunca dedem Müftü Efendi şu cevabı verdi:
“Nasıl olur da anahtar sende olmaz? Sen ki bu cahil halka okumak üzere kitap getirdin, bundan ala cennetin anahtarı olur mu?” Cevabı üzerine Atatürk gülerek müftünün koltuğuna girdi. İstasyonda hazır bulunan otomobile binip adalet binasına gittiler. Reis-i Cumhur hazretleri ikametine tahsis olunan binada kısa bir dinlenmeden sonra halkı yeni harflerden imtihan etmişlerdir.

(Yukarıdaki bilgiler, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Kılıç’ın, Amasya Tamimi ve Protokolü, Mayıs 2009 basımlı kitabından derlenmiştir.)

Not: 70 yaşında bir din adamı, tüm altınlarını, Padişahın, hakkında idam kararı çıkardığı, şeyhülislamın dinsiz fitneciler diye fetvalar verdiği Kuvay-ı Milliye'nin ve sonra Türk Ordularının Başkumandanı olan Mustafa Kemal Paşa'ya Milli Mücadele için gönül rızasıysa seve seve vermesi... Cuma vaazında Şeyhülislamın fetvalarına rağmen, Mustafa Kemal Paşaya destek olunması gerektiğini ifade etmesi... 9 sene sonra yani 79 yaşındayken, harf devriminin yapılması üzerine Atatürk'ü, 9 yıl önceki Mustafa Kemal Paşa gibi karşılayan bir din adamı... Bugün harf devrimine dinsizlik denmesine rağmen, böyle vatansever bir din adamının TORUNU bile, o gün harf devriminin imtihanı için oraya gelmiş olan Atatürk'e ''Atamız'' demesi... Büyük dersler, büyük ibretler alınması gereken gurur verici anılardır...

Milletler Nasıl Helak Olur Bilir Misiniz?

  Bu ülkede insanların birbirlerine sarılabilmesine engel olmak için,
aramızdaki Talmud yasalarına bağlı yahudiler, her şeyi yapmış..
Müslüman mısın ? Dur sarılma! Önce mezhebini söyleyeceksin!
Sonra tarikatını! Sonra hangi şeyhe bağlı olduğunu!
Türk müsün ? Dur dur dur hemen öyle sarılma!
Kafir Türklerden misin yoksa müslüman olanlardan mı?
Yetmez ulan yetmez! Alevi mi , bektaşi mi, mevlevi mi, sünni mi,
osmanlıcı mısın? Padişahcı mısın? Biatçı mısın?
Siz milletlerin helakı nasıl olur bilir misiniz?
Hani istemezse yaprak kımıldamayan yaradan var ya, bir önder gönderir kavimlere.. Sonra kavimler o yol göstereni terkeder..
Cüppe, sarık giyerler ve bu siyonsitler araya öyle sızarlar ki, yedikule
zindanlarında, bir Türkçü padişaha tecavüz edildiğini görürsünüz..
Ermenilerle, gürcülerin arasına da papaz elbisesi giyip sızmışlardı..
Boşuna demedi emir komutam isterse papaz elbisesi giyerim diye..
Elinden her şeyi alırlar, dur! sen üretme, biz sana veririz derler!
Yuttun mu mandayı? İşte şimdi yandın!
Elinde gavurun telefonu, arabası, ayakkabısı, Tvsi, mutfağındaki
çatal bıçağa, çocuğuna aldığın oyuncağa kadar gavur malını satarlar!
Irakta 1.5 milyon din kardeşin katledilirken, sana izlettirler!
Elinde 1 tek atalarının sözleri kalır! <Ne mutlu Türküm diyene!>
Haa sen onu da mı unutmadın? Her sabah kendi çocuklarına,
bağımsızlık yeminleri ettirenler, sana gelince derler ki durrrr!!!
Ne mutlu Türküm demeyeceksin! Irkçısın, dininde yok bu senin!
Vazgeç! Dini bilmek istersin, sahte hoca karşında! Tarih bilmek istersin, sahte tarihçi karşında!
Aldılar mı bir de milliyetçiliği ayaklar altına?
Topraklarına, askerlerine başlar kurşun yağmaya!
Sen kendi milletinle cebelleşirken, onlar göbeğini okşarlar ve yok ederler!
Hunları da, Göktürkleri de, Devleti Aliyyeyi de böyle yok ettiler..

14 Haziran 2016 Salı

Cehape ve Atatürk Cami Yıktırdı mı?


    Sene 1939.. 2. Dünya Savaşı başlamış.. Malum, bir savaş taktiği uzmanı olan Atatürkümüz vefat etmiş, nazi saldırısı ihtimali var, sınırlarımızda, halk telaş içinde.. İsmet Paşa ne yapıyor dersiniz? Topkapı sarayındaki Hz. Muhammed’in sancağını, kılıcını, hırka-i saadetini, Hz. Osman’ın kanlı Kuran’ı Kerim’ini ve diğer bütün kutsal emanetleri 48 vagona yükleyip saklanmak üzere Niğdedeki 3 camiye ve diğer bazı şehirlerdeki camilere gönderiyor, kilidi vuruyor, başına da asker dikiyor.. Yani Topkapı sarayını, Anadolunun içlerine taşıyor.. Neden? Çünkü muhtemel bir saldırıda, camiler kutsal görüleceğini ve bu sebepten hedef alınmayacağını düşüyor.. Bu anlayış, tamamen osmanlıdan gelir..    



   Irakta bulunan Selçuklu cami ve eserleri için de osmanlı aynı şeyi yapmış, ancak ingilizler buraları paramparça etmişler, videoya bile çekmişlerdir.. (ingiliz İmparatorluk savaş müzesi arşivlerinde görüntüler var) Camilere kilit vurulmasının, başında asker bekletilmesinin sebebi budur.. Tabi bugün iftiralarıyla meşhur münafıklar gibi desteksiz açıklama yapmayalım.. Sahih kaynaklardan örnekler verelim.. 

   Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), Sayı:6061 , Dosya: 25945, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 213.448 belgede 21 Ağustos 1944 tarihli bir kararla, “Milli Saraylardan Divriği’deki Ulu Camiye korunması için konulan kıymetli eşya Caminin kubbeleri aktığı için korunamayacağından süratle Caminin tamiratının yapılması” istenmiştir.. Kutsal emanetlerin korunduğunu, Kurtuluş Savaşında da görüyoruz.. Mahalle gacısı gibi haybeye konuşmak yok, buyrun sahih kaynak : Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Sayı: 6061, Dosya: 16714, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 159.115..14.. nolu 14 Haziran 1923 tarihli belgede <<kıymetli eşyanın olduğu camiyi bekleyen tabur ile kıta arasındaki haberleşmeyi sağlayan telefon hattının bozulduğundan>> bahsediyor.. Sene 1923! Görüldüğü üzere kutsal emanetler camilere saklanarak korunmuş, Atatürkün vefatından sonraki ilk tehlikede Topkapı sarayı Anadolunun içlerine taşınmıştı o yıllarda.. 1943 yılında İnönü Niğdeye gittiğinde Saruhan camiine gidip Topkapı sarayı müdürü Lütfü Turanbek ile görüşmüş, asker nöbetini tutuyor değil mi? Gözüm arkada kalmasın demiştir.. 

    Gelelim ahır yapılmasına.. 1936 Cumhuriyet gazetesinin bir başlığı yüzünden bu yalan atılır.. Ne diyor başlıkta? <Bu ne insafsızlık, cami ahır olur mu hiç> diyor.. Peki içeriğinde ne diyor, okudunuz mu? Hayır... <Seferihisar Hereke köyünde bir cami, yunan askerince tahrip edildi, ahıra çevrildi.. İzmir CHP müze müdürü tarafından tespit edildi, müdürlükçe onarıldı ve ibadete açıldı> yazıyor.. 



   Peki camiler yıkıldı mı? Evet yıkıldı.. Kim yıktı? Aynı bugün akpli Konya belediyesinin, belediyenin önündeki camiyi, manzarayı bozuyor diye yıkması gibi, ya da Malatyadaki camiyi akpnin Avm yapılacak diye yıkıp hollandalı iş adamına satması gibi, ya da 1-2 sene önce Bursa İnegöl Muratbey mahallesindeki caminin ahıra dönmesi gibi rant peşinde olan bazı taşra idarecileri, o dönemde de bazı camileri eskidir, kullanılmaz diye yıkıyor..

    Peki sonra ne oluyor? Atatürk bunu duyuyor.. Hemen duruma müdahale ediyor! Yok yok öyle mahalle gacısı, sokağın delisi gibi konuşmak yok, buyrun sahih belge! 31.1.1934 tarih ve 6 / 370 sayılı Başvekalet genelgesiyle, “imar hevesi yüzünden eski eserlerin yıktırıldığının görüldüğü” belirtilerek, “bundan sonra Maarif Vekaleti’ne sorulmadan hiç bir eserin yıktırılmaması” isteniyor.. Bunu umursamayan vatan hainleri, tahribata devam ediyor ve bir uyarı daha geliyor : 3.10.1935 gün ve 6/ 5548 sayılı Başvekalet genelgesiyle, illerde idarecilerin ve belediye başkanlarının “vakıf eserleri haraptır diye çabucak yıktıklarının öğrenildiği, bu hareketi yapanların ağır mesuliyet altına girecekleri” belirtiliyor.

   Gelelim camilerin kapatılmasına.. Camilerin, mescitlerin, tarihi eserlerin korunması 1923 yılında başlamıştır.. 1 mart 1923 meclis konuşmasını açtığınız takdirde, kaç cami, kaç medrese, hayrat, tarihi eser vs onarılmış ve devam ediyor göreceksiniz.. Aynı konuşmada İslama yapılacak olan hizmetlere de şahit olursunuz(diyanet işleri, islamı araştırma komisyonları vs) Buraya yazmaya lüzum yok.. Peki camiler neden kapatıldı? 1936 yılında çıkarılan Vakıflar Kanunun maddeleri uyarınca, üst üste savaşlar görüp harap olmuş camiler, tam 5 yıl boyunca onarılmak üzere kapatılıyor.. Onarılmayacak olan ve ihtiyaç fazlası olanlar da artık kapatılıyor.. Örneğin aynı mahallede 2 cami var, biri tamamen kullanılmıyorsa, kubbesi çökmüş, harap edilmiş, sadece duvarları kalmış, ibadete ve onarıma imkan vermiyorsa, durum tespiti üzerine kapatılıyor.. 

    Mahalle gacısı gibi konuşmuyoruz.. 1 Nisan 1941 tarihinde çıkan İktisadi Yürüyüş adlı dergide, camilerin tamirine 1 milyon lira harcandığını ve onarılan tüm camilerin listesi belirtiliyor.. Peki bu sürede olup bitenler meşhul mu? Elbette değil.. Buyrun araştırıp görebileceğiniz bazı sahih belgeler, konuşmalar.. 7 Mayıs 1937’de, TBMM 4. Dönem, 46. Birleşimde söz alan Refik Şevket B. hangi camilerin, kaç yıllık olduğunu, ne kadar lira harcanıp tamir edildiğini açıklıyor.. 

   Yetmez! 

    1940 yılı meclis konuşmalarında Vakıflar Genel Müdürü Fahri Kiper, camilerin temizliğinden, hangi uzman kadrolarca onarıldığına kadar tek tek anlatıyor.. Onarılan bütün camiler, Başbakanlık Cumhuriyet arşivlerinde ayrı bulunmaktadır.. İyi de, madem durum buydu, camiler kapatıldı yalanını kim uyduruyor? Bu yalanın kaynağı, ingiliz casuslardır.. Hatay o dönem henüz Türkiyeye katılmadığı için, ingiliz casuslar Hatay'da bulunanların Türkiyeyi seçmelerini engellemek için, <Türkiyede camiler kapatılıyor nerede namaz kılacaksınız?> diyerek kandırmaya çalışmışlardır ki, Türkiyeye katılmasın diye Hatay.. Ne kötü ki, bugün ingilizlerin bu oyunu tutmuş ve o dönem kandıramadıkları milletimizin yarısını bugün kandırmışlardır..

      Yooo öyle sokak delisi gibi konuşmuş olmayalım, koyalım belgemizi ortaya değil mi? İçel Milletvekili S. Fikri Mutlu 27 Mayıs 1937’de 

TBMM’de Vakıflar Umum Müdürlüğü’nün bütçesi konuşulurken çok kısaca yazalım şunları belirtiyor : <......40 asırdan beri Türk olan Hatay’daki ırkdaşlarımızın temiz ruhlarını bulandırmak ve zayıflatmak için bir takımı Suriye’de yaşayan ve hain maksatlar peşinde koşan insanların güya Türkiye’de camiler kapatılıyor, camiler yıkılıyor diye mütemadiyen propaganda yapmakta olduklarını çok yakından işittik. Oradaki hain düşüncenin havayı bulandırmak istediği gibi, Türkiye’de camilerin kapatılmamış olduğunu, buradan aydınlatmak istiyorum........> Başka söze gerek var mı? Merak eden devamını açar okur..



     Atatürk cami yaptırdı mı peki? Elbette yaptırdı.. Mihalıççık Atatürk Camii(Aşağı camii), Eskişehir Mihalıççıkta kasabanın tek camisidir, yunan işgalinde harap edildiği için Atatürk parasını cebinden verip yaptırmıştır.. 



  Yetmez!

  

    Atatürk aynı zamanda Parisin göbeğine de cami yaptırmıştır! Grande Mosquée de Paris adlı cami, 2. Abdülhamidin ölümünden sonra, masrafları Atatürk tarafından vefatına kadar karşılanarak yapılmıştır, Atatürk vefat edince tüm yardımlar kesilmiştir.. Japon Elçisi Torijori Yamadaya ricada bulunup Tokyoya da Tokyo camisini yaptırmış, parasını da cebinden vermiştir..
 

Arapların Türklere Gerçek Bakış Açısı...

  İşte size arapların tarih boyunca, yazarıyla belgesiyle, kaynaklarıyla Türklere bakışı.. Uzun değil, okumayan çok şey kaybeder.. Lütfen okuyalım, okutalım..

  “İslam uygarlığını yaratan Araplardır; bu uygarlık Batı’yı etkilemiş ve Batı’da Rönesans oluşmasını körüklemiştir, fakat İslam uygarlığını yok eden ve Arapların geri kalmasının nedenlerini yapan Türklerdir!” (1935-1946 Kahire’de yayımlanan “Tarih al-İslâm al siyâsî va’l-dini va’l-takafi va’l-ictimaî” kitabından)

  Halifelik Türklerin eline geçmesiyle İslam ve Araplar gerilemeye başladı. Türkler kadar İslam’a zarar veren bir başka ulus yoktur.(Raşit Rıza, 1923 “El-Hilafâlı v’al-İnamât el-Uzma” adlı kitabından)

   “Arapları geri bıraktıran Türklerdir, Napolyon’un Mısır’ı ve Arap ülkelerini işgal etmesi tarihine kadar Araplar, Türkler tarafından gerilikler uykusuna sokulmuşlardır ve Napolyon işgaliyle birlikte bu uykudan uyanmışlardır” (Yazar E.Atiyah)

  “Denilebilir ki; İslam dini Arap kaldıkça özgürlükçü, hoşgörülü ve başarılı olmuştur. Türk’ün eline geçince bu niteliklerini yitirmiş ve bozulmuştur.”(Abdullah Larui)

  “Türkler yarı vahşi niteliklerde, Bizans ve Arap uygarlığının katilleridir.''(Developement et Questions d’Orient - Abdullah Sahb, 1972)

  “Kur’an’da kadınlara tanınan hak ve özgürlükler Türkler tarafından kısıtlandırıldı; kadın hakları savaşımına girişmek gerekiyor ve girişirken de Türklerin gasp ettikleri hakların kadınlara iadesi için mücadele vermek gerekiyor.” (Ali İbrahim Leyla, 1976’da Kahire’de yayımladığı “Status of the Egyptian Women Trough the Ages” adlı kitabından)

  Suudlu bir kadın 1985 yılında The New York Times muhabirine verdiği demecinde aynen şunu söylüyordu: “İslamda kadın kapama âdeti diye bir âdet yoktur; bu geleneği İslam’a sokan Türklerdir.”

  Lütfi al-Haffaf, Şam’da yayımladığı “Muthakkırat” adlı eserinde, Arapların Türklerle ilişki kurduktan sonra her türlü uygar gelişmeden yoksun kaldıklarını savunmuştur.

  ''Akdeniz havzasındaki Müslüman ülkeleri işgal etmekle Türkler, İslam dünyasının Batı’yla ilişkilerine ve uygarlık yönündeki gelişmelerine son vermişlerdir. İslam ülkelerinin Türkler tarafından işgal edilmesi, Ortaçağ’da Avrupa’nın barbarlar tarafından işgal edilmesinden çok daha zararlı ve uygarlığı söndürme bakımından çok daha tehlikeli olmuştur.'' (Arap Yazar Taha Hüseyin)

  Baas lideri Cemal Abdülnasır : ''Çocukluğum yıllarında, havada ne zaman bir uçak görsem, kendi kendime mırıldanır okuduğum şarkının anlamını eleştirirdim: ‘Ey Büyük Allah’ım, İngilizi kahret!’ Zamanla öğrendim ki, dedelerim buna benzer bir bedduayı vaktiyle Türklere karşı ederlermiş''

  ''Muhammet köleliği kaldırmak istedi; eğer Araplar Türklerle ilişki kurmamış olsalardı kölelik denilen kötü gelenek İslam ülkelerinde kaybolacaktı''(Ali Seyyid Emir)

  Suriyeli devlet adamı 1957’de şunu der: “Eğer Moğollar, 13. yüzyılda Bağdat kitaplığını yakmamış olsalardı, biz Araplar, bilim ve fende öylesine ilerlemiş olacaktık ki, şimdiye dek çoktan atom bombasını bulmuş olacaktık!”

  Yazar Edouard Saab' göre, Arap tarihinin en felaketli ve en karanlık iki günü var:
“Bunlardan birincisi; Arap ordularının 732 yılında Poitiers önünde Charles Martel tarafından durdurulması; ikincisi ise 10 Şubat 1258 tarihinde Türk Komutan Hulagü’nün Bağdat’ı almasıdır.”

  İbni Sina ve Kirmani'ye göre Türkler efendi değil köle sınıfındandır.

  İmam Gazali… Türk’e en ağır hakaretleri uygun bulmuş olmasına karşın, bugüne dek Türk’ün en çok yücelttiği bir kişi olmuştur!

  İbn Teymiye Türkleri, İslam dinine en büyük kötülüğü yapmış olanlar arasında kabul eder: “Muhammed dinine karşı bunların (yani Şiilerin) yaptıkları kötülükler, kâfirlerin, Türklerin Frenklerin ve benzerlerinin yaptıklarından çok daha fazladır.”

  Ibn al-Mukaffâ (724-759), Çinlileri, Bizanslıları, Hintlileri, Arapları, Türkleri değer ölçeğine vurur ve kıyaslar. İranlılar, büyük çapta bilim adamı yetiştirir. Çinliler sanatkardır. Türkler ise, “başkalarına saldırmak için yaratılmış yırtıcı, vahşi hayvanlardır!”

  “Türkler, Araplardan çok aşağı olup tıpkı zenciler gibi hayvan niteliğinde kimselerdir.”(Ebu Süleyman al-Sicistani 912-985)

  10. yüzyılda; Abû Zeyit al-Balhî’ye göre; Türkler, “yayvan ve geniş suratlı, basık burunlu, küçük gözlü, Araplara felaket getirici, gaddar” idi.

  Balhî’nin bildirdiğine göre, Kur’an’da sözü edilen Ye’cûc-Me’cûclar Türklerdi!

   İdrisi al-Mahmut’a (1100-1166) göre Türkler; “zalim, haşin, kaba güç temsilcisi, intikamcı, bencil”dir.

  12. yüzyıl Arap alimlerden Yâkut al-Hamavî şöyle yazdı:
“Kana susamış yağmacı Türkler kentin çeşitli semtlerine saldırdılar; rastladıkları her insanı, yaş ve cinsiyet farkı gözetmeksizin kestiler, daha sonra kenti yakıp hak ve yeksan eylediler. Allah bizi buna benzer felaketlerden korusun, çünkü bu şimdiye dek İslam’a karşı girişilmiş en korkunç davranıştır.”

  “Binbir Gece Masalları”, Arap’ın Türk aleyhtarlığının kutsal kitabıdır! “Binbir Gece Masalları” kadar Türk’ü, Batı’ya; kötü, kaba, haşin ve barbar nitelikte tanıtan az kaynak bulunur. Bu masallarda Türk; kaba kuvvet temsilcisi, küstah, Bağdat sokaklarında -sanki halkın efendisiymiş gibi- kibirle dolaşan, Allah’ı, Allah’ın emirlerini ve kutsal ne varsa her şeyi hakir gören bir tiptir.

  ''İslam uygarlığı, İslam bilimi, kültürü ve gelişmesi sadece Arap zekâsının ve dehasının ürünüdür.''(The Arab Genius in Science and Philosophy-1954-Ömer A. Faruk)

Saltanat Bizi Cahil Bıraktı...


    ''Yiğit kendini öğende, toplar menzili döğende, şeşber kalkana değende, Köroğlu'nun narasından, Hak saklasın belasından, her yan gümbür gümbürlenir'' diyen ecdad, bu gördüğünüz insanlardı.. Bakmaya doyum olmayan, günümüz için ibretlik olan bu görselin konusu belli ancak yüksek izninizle biraz açıklama yapalım.. Yıllarca Osmanlı deyince, 3 metre boy, geniş omuzlu, kas yığını insanlar aklımıza geldi.. Irk olarak elbette güçlü bir ırk olduğumuz kanıtlanmıştır ancak Oğuz Türkleri aksine kısa boylu, geniş alınlı, ince dudaklı, elmacık kemikli, çekik gözlü güzel, kadim insanlardı, diğerinden iyi olmasın.. Şimdiki yeni nesil sanıyor ki, Osmanlı dönemi kapanınca, herkes küçüldü, güçsüzleşti.. Bir de ''Ecdadumuz mermerü döverdü, tokadıyla fetüh yapardu'' derler.. Kardeşlerim onlar Osmanlı ordusundaki ''Tokatçılar''idi.. Anadolu'nun köyünden bucağından iri, kaslı, uzun boylu kimselerin oluşturduğu düzensiz ordular grubundan, silahlar sustuğunda meydana çıkıp tokatlarını konuşturan askerlerdi.. İşte Osmanlı olarak vatandaşlık ismini almış dedelerimiz, ninelerimiz karşımızda.. 1937 yılında, Ordu'nun Oğmaca köyünde çekilmiş.. Cumhuriyet'imizin 15. yılını kutluyorlar.. Görselde işaretlendiği üzere bir dedemiz çok önemli bir mesaj veriyor bugünlere..      Diyor ki ''Saltanat bizi cahil bıraktı''... Diğerleri, ''Biz Atatürk'ün çocuklarıyız'' diyor ve muhtemelen başka bir köy için okul bekliyorlar.. Yıl 1937.. Başlarında bulunan Cumhurbaşkanı, 'Eşsiz lider' olarak görülüyor ve dedelerimize, ninelerimize öyle bir hizmet sağlıyor ki, sonunda ecdad, saltanatın kendilerini cahil bıraktığını anlıyor..

Bakınız AtaTürk'ümüz, Ermeni Meselesiyle İlgili Ne Diyor?

Kimse zırlamamalı.. Mevcut CB(rte) çıkıp da ermenilerden sözde soykırım için özür dilerse, adamlar elbette soykırım diyecek.. AtaTürk'ün izinden gitmeyen bir Türkiye; kimliğini, töresini ve sonunda mevcudiyetini kaybetmeye mahkumdur.. Bakınız AtaTürk'ümüz, ermeni meselesiyle ilgili ne diyor.. Hem de 1921'de.. Türk'ün asil, kararlı ve soylu duruşu böyle olur... Böyle!



Kafirler, kendi milletini Atatürk'e düşman ederek ondan intikam alıyorlar!



 Kısa ve net, hakiki din adamı dediğin böyle olur.. 

26 Nisan 2016 Salı

Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları yobazların ortaya attığı 46 saçma soruya cevap!

!
KEMALİSTLERDEN BU SORULARA CEVAP BEKLİYORUZ.

1- okuduğu ilkokulda (şimon zwi mektebi) sadece yahudilerin okuyabildiğini biliyormusunuz..??
2- soyu bellisizdir.. dedesi nenesi amcası dayısı teyzesi veya kuzenleri NEDEN yoktur..??
3- kimliğinde mustafa yazmaz.. kAmal atatürk yazar.. mustafa ismini neden red etmiştir.. kemal yerine NEDEN kAmal yazdırmıştır..??
4- cenazesi NEDEN yahudi masonik nizam töreni yapılmıştır..??
5- anıtkabiri yapan mimar NEDEN yahudidir..??
6- anıtkabir NEDEN mason tapınaklarına benzetilmiştir...??
7- israilde neden büstü bulunur ve büstün altında NE yazar..?? israile anıtın hangi gerekçe ile dikildi..??
8- son meclis konuşmasında kur'anı kerim için NEDEN gökten indiği sanılan kitap demiştir..??
9- peygamber efendimiz için NEDEN arap uşağı diyerek hakaret etmiştir..??
10- ingiltereye NEDEN sizin valiniz olmaya hazırım diye mektup yazmıştır..??
11- NEDEN hilafeti kaldırarak ingilterenin lozanı kabul etmesini sağlamıştır..??
12- pakistandan kurtuluş savaşı için gelen 500.000 liranın 180.000 lirasını savaş için 320.000 lirası ile işbankasını kurarak partisi chp'yi bu bankaya NEDEN ortak etmiştir..??
13- 1923 den 1938 e kadar edinmiş olduğu ve saymakla bitmeyen malvarlığını NASIL kazanmıştır..??
14- trabzon milletvekili şükrü beyi adamı topal osmana NEDEN öldürtmüştür..??
15- istiklal mahkemelerini kurarak 500.000'e yakın insanı NEDEN asmıştır..??
16- çanakkale savaşında bütün askeri şehit düşen 57. alayda bir tek kendisi NASIL yara almadan kurtulmuştur..??
17- NEDEN harf inkilabı yaparak bir milleti cahil bırakmıştır..??
18- 1933 e kadar üniversitelerden temizlenen osmanlı müderrislerin yerine, sadece istanbul üniversitesine NEDEN yahudi 22 profesör ve yahudi 90 asistan yerleştirmiştir..??
19- NEDEN halk aç iken tekel bira fabrikası kurdu ve fuhuşu genelev olarak resmileştirdi..??
20- NEDEN kur'anı kerimi toplattırıp ezanı türkçeleştirdi.. NEDEN camileri satıp ve ahıra çevirdi..??
21- istanbulun fetih sembolü ayasofyayı NEDEN müze haline getirdi..?? NEDEN fener rum patrikhanesini müzeye çevirmedi..??
22- latife hanımdan boşanma sebebi NEDİR..?? ve latife hanımın hatıratları hala NEDEN açıklanamıyor..??
23- vedat uşaklıgil'in hayatındaki yeri NERESİDİR..??
24- annesi zübeyde hanım selanik mahkemelerine başvurarak NE talep etmiştir..??
25- annesinin cenazesine NEDEN katılmamıştır..??
26- tüm devrimleri NEDEN islama aykırı..??
27- milli mücadele kahramanı halit paşayı 9 şubat 1925 de meclis koridorunda NEDEN öldürtmüştür..??
28- 1918 de biten çanakkale savaşından sonra 1953 senesine kadar biz türklerin ziyareti NEDEN yasaklanmıştır..??
29- halk açlıktan kırılırken sadece yahudilerin taktığı şapkayı NEDEN kanun haline getirmiştir ve NEDEN karşı gelenleri asmıştır..??
30- kur'anı kerimin ayetleri için NEDEN safsata demiştir..??
31- sabetay sevi denilen kişiye NEDEN hayranlık beslemiştir..??
32- NEREDE sarhoşken yahudi olduğunu ağzından kaçırmıştır..??
33- 1928 de ''devletin dini islamdır'' ibaresi NEDEN çıkartmıştır..??
34- 1924 de medreseleri kapatırken, NEDEN azınlık okullarına dokunmadı..??
35- filistin cephesinde ingilizlerle NEDEN anlaştı..??
36- bediüzzaman NEDEN atatürke süfyan dedi..??
37- Abdülhamidhanın yahudilere vermediği filistin toprakkarında kurulan israili NE yaptıda atatürk ilk tanıyan müslüman ülke türkiye oldu..??
38- ''olmasaydı olmazdık, vatanı düşmanlardan kurtardı diyorsunuz ya'' peki 1936 senesine kadar istanbul NEDEN ingiliz işgali altında kaldı..??
39- 4.000.000 metrekare toprağımızı, lozanda 780.000 metrekareye düşürülmüştür.. bu ülkeyi lozanda temsil etmeye bizzat NEDEN kendisi gitmemiştir..??
40- güya denize döküp kovduğumuz ve yendiğimiz yunanlılara batı trakya, egedeki adaları verip üstüne savaş tazminatını NEDEN vermiştir..??
41- 5816 sayılı kanunla korunarak NİÇİN gerçeklerin saklanma gereği duyuluyor.. ve 5816 sayılı koruma kanunu NEDEN bir yahudi avukat tarafından hazırlamıstır..??
42- NEDEN mason olmayı tercih etmiştir..?? ve masonluktan NEDEN kovulmuştur..??
43- ittihad ve terakki cemiyetinin kuruluşunda jön türklerle birlikte NEDEN yer almıştır..??
44- cumhuriyet rejimini kurduktan sonra NEDEN hiç dış bir ülke ziyaretine gitmemiştir..??
45- dersim katliamını NEDEN yaptırmıştır.. ve şeyh saidi NE karşılığında affedeceğini teklif etmiştir..??
46- osmanlı arşivlerini bulgarlara hurda kağıt olarak NEDEN satmıştır..??

Soruların cevaplarına geçmeden önce, sorulan sorulara ve bu sorulara verilen yalan cevaplara derinden bir üzüntü duyduğumuzu bilmenizi isteriz.. Azıcık aklını çalıştırıp soruların şu 46 soruyu dikkatle okuyan biri, bu soruların şeceresinde Türklük olan birinin değil, Türk kimliğine bürünmüş bir yunanın, bir rumun, bir ermenin yazdığını hemen anlar.. Öyle ki bu soruları soran kişi, belli ki acılar içerisinde kalmış, dedelerinin intikamını alır gibi Atatürk'e bir düşmanlık beslemiştir.. Oysa kimdi Mustafa Kemal'in ve onun askerlerinin düşmanları? Yunandı, ingilizdi, ermeniydi, rustu, italyandı, anzaktı, fransızdı, hintliydi, bulgardı vs... Bunlardı bu vatanı işgal edenler, Mustafa Kemal'in cephelerine bomba yağdıranlar.. Atatürk öldüğünde arkasında öyle bir saygı ve sevgi bırakmıştı ki, bugün cephede yendiği adamların torunları bile halen daha övgülerle kendisine kitaplar yazmalarına rağmen, bir yandan bu milleti parçalamak, bölmek ve yönetmek isteyenlerin hedefi olmaktan kurtulamadı.. Atatürk ölmüştür arkadaşlar.. O halde niçin Atatürk'ü hedef almaktalar? Ülkemizde binlerce cami var, isteyen gidip namazını kılmıyor mu? Ülkemizde kütüphaneler, üniversiteler, hastaneler var.. İsteyen istediği hizmeti almıyor mu? Ülkemizde binlerce hadis, fıkıh, din kültürü ve ahlak kitabı var.. İsteyen okumuyor mu? O halde Atatürk'e saldırmak niyedir? Bunun tek sebebi var dostlar.. O da halkı ayrıştırmaktır.. Bölmektir.. Hedef bu devletin kurucusu olmalıydı ki, bir kesim ona sonsuz saygı duyarken, ayırabilecekleri diğer kesimi ise kandırabilsinler.. Önce ülkede yapay bir komünizm hayranlığı yarattılar.. Millet bölünmedi.. Sağcı-solcu dediler, millet bölünmedi.. Milliyetçi-sosyalist dediler, millet bölünmedi.. Türk-Kürt dediler, millet bölünmedi.. Son olarak Atatürk kalmıştı.. Bir de üzerine dindar-dinsiz ayrışması yapılınca, Atatürk'ün kopmak bağlarla kenetlediği millet, sonunda ikiye bölündü.. Bakın dostlar, bu ülkede bir Truman Anlaşması imzalanmıştır.. Bu anlaşma nedir kısaca yazalım.. Atatürk'ün ölümünden 9 yıl sonra Türkiye'ye oynanmış olan tezgahtır.. Kısaca özetle, Stalin denen katil, Kars ve Ardahan'ı ister, Türkiye'yi tehdit eder.. İnönü derhal Amerikadan yardım ister..Amerika ise, ''Size yardım ederiz, her türlü silah ve maddi destek sağlarız ancak siz, Köy enstitülerini kapatacaksanız, 5-10 yıllık kalkınma planları yapmayacaksınız, demokrasi sistemini değiştireceksiniz, Kemalizm'den vazgeçeceksiniz'' der... Bu kabul edilir ve o biricik köy enstitüleri amerikanın isteği üzerine kapatılır.. Arkasından Marshall yardımları alınır ve ülkenin basireti bağlanır.. Halbu ki bu tamamiyle bir tezgahtı... Neden mi? Çünkü Stalin, Churchill ve Roosvelt, 2 yıl önce yani 1945'de Yalta Konferansı'nda bir araya gelmiş, orada ortak olmuşlardır.. Stalin'in Türkiye'yi tezgahla tehdit etmesi tamamen oyundur.. İşte bu oyun yüzünden Atatürk'ün kalkınan, güçlenen Türkiye'si durdurulmuştur.. Peki Atatürk, vefatından önce, 1935 rus ihtilalinin yıldönümünde, Elçi Karahanla olan konuşmasında, bütün dünyanın yüreğini hoplatan Stalin'e ne mesaj göndermişti bilmek ister misiniz? Aynen yazalım : ''Rusya da kimdir? Stalin ne iş yapar Allah aşkına? Bırakın şu '''kukla'''yı! Elçi beyefendi, Moskova'da Kalinin midir, Stalin midir her ne ise ona söyleyin, biz Türkler asırlarca Rusyanın göbeğinde kımız içmiş bir milletiz. İcap ederse yine içmesini biliriz!'' Buyrun Atatürk Stalin'e kukla diyor burada.. Ve şaşılacak şey şu ki ölümünden 7 yıl sonra kukla olduğu Yalta Konferansı'nda ortaya çıkıyor.. Oysa İnönü, bunu yutmuştur, bunu hesap edememiştir arkadaşlar.. İşte tüm bu hesapsızlığın, kısaca Atatürk'ün izinden gidememiş olmamızın ceremesini cefasını hale daha çekiyoruz ve onların tezgahları, uzantıları bugün halen devam ediyor.. Bugün Atatürk'e düşman olanların lütfen şecerelerini merak ediniz.. Damarında Türkün asil kanını taşıyan tek bir kişi bile tarihi okumadan bırakmaz ve Atatürk'e saygıda kusur etmez.. Buyrun İstiklal Savaşı Gazilerimizin sözleri ortada, vidyoları dolaşıyor.. Çanakkale Gazilerimizin de sözleri dolaşıyor, vidyoları ortada.. Açın onlar Atatürk ile ilgili ne demiş dinleyin görün.. Dibimizde, Kürt görünümlü bir Yahudi devleti kurulmak üzere arkadaşlar.. Millet olarak bölünmemiz, 1920de devletimize Sevr'i imzalatanların ekmeğine yağ sürmekten öteye gitmeyecektir.. Siz söyleyin, bir insanın Atatürk'e düşman olmasıyla eline ne geçebilir? Hiçbir şey geçmez.. Ancak milleti 2'ye bölmüş olacaktır.. İşte istedikleri budur.. Devlet-i Aliyye'yi parçalayanlar bugün de Türkiye Cumhuriyeti'ni parçalamaya gayret gösteriyorlar.. Osmanlı nasıl parçalandı peki? 1897'de Osmanlı-Yunan savaşı yapıldı.. Girit savaşı olarak da bilinir.. Tarihe dikkat, 1897..Bu savaş neden yapıldı biliyor musunuz? Çünkü osmanlıya tabi olan yunanı, rumu kışkırttılar.. Peki millet-i sadıka yani sadık millet olarak bilinen ermeniler, osmanlı devletine hep sadık kalmışken, neden onlarla savaşıldı? Çünkü kışkırtıldılar.. Yine aynı şekilde kürtler de kışkırtılmıştır.. Dikkat edin Türkler hiç bölünmemiştir bu süreçte.. Ancak bugün bizleri her türlü yalan, iftira ile bölmeye çalışmaya devam ediyorlar.. Bakınız Atatürk düşmanlarının sorularına cevap verildiği halde, aynı soruyu bir süre sora tekrar soruyorlar.. Cevap veriliyor, doğrusu belgeleriyle gösterildiği halde, bekleyip aynı soruyu tekrar soruyorlar.. O halde dostlar, burada bir iyiniyet, bir araştırmacılık, bir bilgilenme amacı değil, burada bir fitne, bir fesat hevesi gözükmektedir.. Tüm kalbimizde bu vatanın her köşesini ve her vatandaşını seven yurttaşlar, milliyetçiler, Türklük aşıkları olarak, sorulara cevap vermeye devam edeceğiz.. Tek isteğimiz, gelin birlik olalım, aramıza her türlü fitne-fesat sokmak isteyenlere dur diyelim.. Tek yapmamız gereken, birkaç dakikalığına bu millet düşmanlarının yalanlarına bir göz atmak ve bu işte bir bit yeniğinin olduğunu anlamak.. 1. Dünya Savaşında, Çanakkale Savaşından önce Düyûn-u Umumiye’deki İngiliz temsilcisi Sir Adam Block, o günlerde İstanbul’dan ayrılırken şöyle der:
-“Eğer Almanya kazanırsa, Alman kolonisi olacaksınız. Eğer İngiltere kazanırsa mahvoldunuz!”
Kim kazandı? İngilizler.. Ne oldu peki? İşgaller oldu.. Kim durdurdu Mustafa Kemal.. Sizce bugün onun hakkında her türlü yalanın ve iftiranın yapılması, normal değil mi? O halde bunu yapanlar, Türkün tarafında mı, yoksa Gavurun tarafında mıdır...

Gelelim sorulara...
1) okuduğu ilkokulda (şimon zwi mektebi) sadece yahudilerin okuyabildiğini biliyormusunuz..??
✔Cevap: Atatürk'ün öğretmeni Şemsi Efendi açtığı mektep yahudi okulu değil, Cemiyet-i Tedrîye-i İslâmiye'den sonra, ilk defa bir Türkün açtığı ilk mekteptir.. Şemsi efendi Türklük aşığı bir Türkçe öğretmeni de olarak, halktan yardım toplayıp Müslüman Türklere bir mektep açmak da istemiştir... (Kaynak : Resmi Atam dergisi, sayı 20)

2- soyu bellisizdir.. dedesi nenesi amcası dayısı teyzesi veya kuzenleri NEDEN yoktur..??
✔Cevap:Atatürk'ün soyu belirsiz değildir. Hem Türk Silahlı Kuvvetleri soyağacını yayınlamıştır hem de İslam Dininde çok önemli bir yere sahip olan 44 Ciltlik İslam Ansiklopedisinde Atatürk'ün hayatı anlatılmaktadır. Ayrıca 950 tarih ve 82 numaralı l yazıcı defteri ile 1051 tarih ve 469 numaralı il yazıcı defterine göre çok kısaca Atatürk, osmanlı devletinin Anadoludan getirip rum topraklarına yerleştirdiği Öz ve Öz Türkmen torunlarındandır..
Hem, hani hepimiz Adem'in çocuklarıydık?

3)kimliğinde mustafa yazmaz.. kAmal atatürk yazar.. mustafa ismini neden red etmiştir.. kemal yerine NEDEN kAmal yazdırmıştır..??
✔Cevap: Reddettiğine dair belge var mıdır? Bir kaynak var mıdır? Belirtilmeden sorulmuş anlamsız lüzumsuz bir soru.. Atatürk hem Kemal'i hem de bir süreliğine Kamal'ı Türkçe yazımı için kullanmıştır, o dönem kayıtlanan kimliğinden sonra Kemal ismini kullanmıştır. Ayrıca, Mehmet ismi gibi, araplarda Mehmet, Muhammed olarak geçer.. Araplar Mehmet'e Muhammed derler.. Türkler Mehmet der.. Bunun gibi isim değişmeleri gayet normaldir.. Mustafa ismini red etmiştir derken, acaba hangi belgeye, hangi kaynağa dayanarak bunu söylediler keşke onu da belirtseler.. Bununla nereye varılmak isteniyor, vatansızların kendileri de bilmiyor.. Sadece bunu dillendirip, neden böyleydi diyorlar.. Nüfus cüzdanınızın fotoğrafını değiştirmekten hiçbir farkı yoktur.. Ayrıca Kamal diye bir yahudi de ismi yoktur...

4)cenazesi NEDEN yahudi masonik nizam töreni yapılmıştır..??
✔Cevap : Ne yapılması lazımdı, ne yapıldı? Bu bile belirtilmeden, gayet ucuzca bir soru yönetilmiş.. Cenazesi, yahudi masonik törenle yapıldı diyenler, belli ki bolca mason törenlerinde bulundular ki biliyorlar nasıl olduğunu.. Mason törenleri, masonların sayfalarında yazdığına göre gizli yapılır.. Ancak 25 ülkenin askerinin ve heyetinin geldiği tarihin en önemli , en değerli devlet adamının cenazesi de, elbette binlerce kişilik bir kuyruk, bir tören ile yapılacaktı... Bunda cenazesi taşınan Atatürk'ün nasıl bir katkısı, etkisi olabilir?

5)anıtkabiri yapan mimar NEDEN yahudidir..??
✔Cevap: Bu mimar kimdir? Soyağacı nerededir ? Bunlar yine belirtilmeden sorulmuş gayet bölücü sorulardan bir tanesi.. Anıtkabri ne yahudi bir mimar, ne de tek bir mimar yapmıştır. Projeleri beğenilen mimarlardan Prof. Dr. Emin Halid Onat ile Doç. Dr. Ahmet Orhan Arda’nın eserleridir Anıtkabir. Diyelim ki Anıtkabri bir Şaman yapmış olsun.
''Atatürk Şamandı'' mı denilecekti?

6)anıtkabir NEDEN mason tapınaklarına benzetilmiştir...??
✔Cevap: Masonların, yeryüzünde uluorta yapılmış olan bir tapınağı yoktur. Mason örgütler, belgesellerden bilindiği kadarıyla gizli saklı köşeleri hatta mağaraları mesken edinirler.. Anıtkabir, bir anıt mezardır.. Tapınak değildir.. Tapınak, inanılan Tanrıya tapınılan, adaklar sunulan, kurbanlar kesilen yani kısaca dini inançların, ibadetlerin, dini ritüellerin yapıldığı yerdir.. Bunu, 7 yaşında bir gavur çocuğuna sorsanız bile, size anlatır.. Yine aynı soruyu soralım, Anıtkabir bir uzay gemisine benziyor olsaydı ''Atatürk uzaylıydı'' mı denilecekti? Unutmadan, Anıtkabir çevresindeki tüm taş kabartmalar, Türk tarihinden birer kesittir. Türk tarihini, Türk Kadınını, Türk erkeğini, Türk halkını, Türk geleneklerini, Türk'ün savaşlarını anlatmaktadır. Bu açıdan Anıtkabir ziyaretleri, oldukça bilgi vericidir...

7)israilde neden büstü bulunur ve büstün altında NE yazar..?? israile anıtın hangi gerekçe ile dikildi..??
✔Cevap: Atatürk büstü sadece İsrailde değil, 130 ülkede bulunmaktadır. İsraildeki büstün altında ''Yurtta sulh cihanda sulh'' yazmaktadır. Atatürk'ün Japonya'da da, Küba'da da, Hollanda'da büstü vardır. O halde kübalı mıdır, avrupalı mı, japon mudur? diye sorsaydık, doğru mu olurdu? Atatürk vefat ettiğinde, İsrail diye bir ülke de yoktu çünkü kurulmasına katiyyen izin vermemiştir...

8) son meclis konuşmasında kur'anı kerim için NEDEN gökten indiği sanılan kitap demiştir..??
✔Cevap: Oldukça dillendirilen ve tek kanıt olarak gösterilen bir söylemdir bu.. Derhal açıklayalım... ''Gökten inildiği sanılan kitaplar''söylemiyle Kur'an'ı kastediyor diyenler, Kur'an'ın gökten inmediğini, Hz Muhammed'in kalbine vahiy yoluyla indirildiğini ne yazık ki bilmeyen, Kur'an cahili münafıklardır. İsra suresi 93. ayette, Hz Muhammed'in göğe çıkıp gökten bir kitap indirmesini isteyen kafirlere karşılık Hz Muhammed'in şu cevabı vermesi istenir : ''Ben sadece beşer olan bir peygamberim''.. Yine aynı şekilde Bakara 79. ayette ise, ''Artık o kimselerin vay haline ki, kendi elleriyle kitap yazarlar da sonra biraz para almak için 'Bu Allah tarafındandır' derler''diye belirtilir.. Yani görüldüğü üzere Kur'an'ı Kerim'i okuyan her insan, Kur'an'ın gökten inmediğini ve para karşılığı kitaplar yazılıp 'bu Allah katındandır' deneceğini haber vermektedir.. Atatürk de aynı ifadeyi kullanarak bu cümleyi kurar. 8 yaşında hafız olduğu bilinen ve bizzat yanında kendi hafızını bulunduran Atatürk elbette Kur'an'ın gökten inmediğini bilmekteydi. Peki o halde ''gökten indiği sanılan kitaplar'' ile kimi neyi kastediyordu? Sorunun cevabı, Abdülhamid Han'ın tımarhaneyi attırdığı Bediüzzaman denilen ve kürdistan kurulması için ingilizlere büyük destekler vermiş olan Said Kurdi'dir.. Yazdığı Risale-i Nur kitabının ''Gökten'' indiğini söyleyen Said Kurdi, bakınız ne diyor : ''Ey Risale-i Nur, senin Allah'ın dili, Allah'ın ilhamı ve Onun izniyle yazıldığına şüphe yok. Kur'an'ın feyzinden ve yıldızlardan(gökten) iniyor. Bu risale-i Nur, bana Kur'an'ın indirildiği yerden indirilmiştir, kimin haddine ona itiraz etmek?''.. Tüm bu şirk koşmalara karşılık sizlere Ali İmran 78. Ayeti hatırlatalım : ''Bir de onlardan bir grup vardır ki, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba bakarak eğip büğerler. Oysa o, kitaptan değildir. Yine: "O, Allah tarafındandır." derler. Oysa Allah tarafından değildir. Ama, bile bile Allah namına yalan söylerler.'' Kur'an böyle söylerken, Said Nursi ise yukardaki sözleriyle şirk koşmaktan, prim yapmaktan ve müslümanları yönlendirmek geri durmamıştır. Aynı dönem Atatürk ile kendisi tartışmalıdır. İşte Kur'an'ın 'gökten indiğini' sananlar için, Atatürk söylenmesi zaruri olan bu ifadeyi kullanmıştır ki, zaten bu ifade Kur'an'ın kendisinde de bulunmaktadır... Yine aynı şekilde cümlenin devamında 'İlhamımızı gökten gaipten değil, milletten alıyoruz' sözüyle de, hiç şüphesiz Kut inancını vurgular. Kut inancı, gücün tanrıdan geldiğine inanıldığı eski Türk inancıdır. Osmanlılar dahil krallıklar yine bu inançla bu gelenekle yönetilmişlerdir. Mesela, ingilizler Türkçe çevirisi olarak ''Tanrı yardımcımızdır'' derken, Osmanlı devletinin son dönemde edindiği armada Kur'an'a yer verilerek, ''Allah bizimledir'' mesajı verilmiştir.. Bu gelenek tamamen eski Türklerden gelmektedir.. Bir not daha... Celaleddin Rumi'nin Biat kültürüne göre, güç kimdeyse, onun tarafında olunmalıdır çünkü o gücü o kişiye veren Allah'tır. Osmanlı bu biat kültüründen faydalanmış, mevlevi dergahları açmış ve bu kültürün yayılmasını sağlayarak, devlete inanç üzerinden bağlılığın olmasını hedeflemiştir.. Eski Türklerden gelen bu inanışı ve geleneği Atatürk, 'ilhamımızı gaipten değil, milletten alıyoruz' diyerek bu kültürü 'milletin kendisiyle' pekiştirmiş, egemen olanın tek bir kişi olmaması gerektiğini, milletin kendisi olması gerektiğini belirtmiştir. Bu, çok açık ve nettir..

9)peygamber efendimiz için NEDEN arap uşağı diyerek hakaret etmiştir..??
✔Cevap: Peygamber efendimiz derken kastedilen Hz Muhammed ise(çünkü bu soruları soranın Türk ve Müslüman olmadığı çok açıktır), Atatürk'ün hiçbir kayıtlı sahih kaynakta Hz Muhammed'e hakareti yoktur. Elmalılı Hamdi Yazır gibi kusursuz Türkçeye sahip bir İslam adamına Kur'an'ı Türkçe'ye çevirten, her ayetin bir açıklamasını, tarihi olaylarla ilişkilerini belirtmesini dahi isteyen(bakınız Hak dini Kur'an Dili kitabına) Oku emrini yerine getiren, yüzlerce hadis, fıkıh, din kültürü ve ahlak bilgisi kitabını kendi cebinden ödeyerek bastıran, İmam Hatip okullarını ve Diyanet işlerini açan kişi de, yine Atatürk'tür. Şimdi düşünün, Hz Muhammed'e hakaret eden biri bunları yapar mıydı? Ancak illa ki İslam hakkındaki fikirlerini merak edenler, Resmi Atam dergisinin 48. ve 44. sayılarına bakabilirler. İslamiyetten emevilere ve laikliğe kadar bu dahi insanın sözlerini kolayca okuyabilirsiniz. Eee madem ki öğrenme amaçlı soruldu bu soru, hadi öyleyse, işte size nefis bir kaynak! Müslümansanız araştırın okuyun öğrenin İslamlık nasıl olurmuş... Hz Muhammed'e arap uşağı deyimi diye bir şey yoktur.. Ancak Kazım Karabekir, yazdığı kitabında, Atatürk'ün Hz Muhammed'e arapoğlunu Türklere tanıtacağını vb.. ifadeler kurduğunu yazar. Kazım Karabekir, arapçıdır.. Atatürk'ün kurduğu bir devlette, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'te Atatürk'e karşı bir parti kurmuştur. Nutuk'ta Atatürk, üstü kapalı olarak da olsa, Kazım Karabekir'i, hayal gücünü yitirmiş, geleceği göremeyen vb ifadelerle anlatır. Gerçekten de, hiç de Atatürk'ün tarzı ve haznesinde olmayan cümleleri sarfetmiş gibi yazan, sırf Atatürk düşmanlığı yapma amacıyla kendisini kitaplarında aşağılaşmıştır.

10) ingiltereye NEDEN sizin valiniz olmaya hazırım diye mektup yazmıştır..??
✔Cevap: Bu mektup nerededir, ne zaman yazmıştır, ingiltere derken ingilterede kime göndermiştir? sorularının cevabı yine belirtilmeden, tamamen iftira atmak, çamur at izi kalsın politikası güdülerek sorulmuş yunanca bir sorudur.. Cevap verelim.. Böyle bir mektup yazdığı söylenen kişi, Türk halkı milli bir mücadele verirken önderlik eden Mustafa Kemal değil, Anadoluyu İngiltere'nin insafına bırakmış Vahdettin'dir...Vahdettin'in ve hatta iskilipli atıf gibi casusların, ingiltereden her türlü yardımı dilendiği, vatanı ingilizlerin insafına bıraktığı mektupları bugün halen daha durmaktadır.. Zaten Sevr anlaşmasından sonra o mektuplara bakmaya lüzum bile yoktur.. Yine ek bilgi, Kur'an'ın ve Hadislerin yayımlanmasını yasaklayan kişi de yine Padişah ve Halife Vahdettin'dir..23 Ekim 1921 Tarihli, Takvim-i Vekayi'de, 11 Recep 1327 Tarihli Matbuat Kanunu'na Müzey-yel kararnameye göre gazetelerde, dergilerde, kitaplarda Kur'an ayeti ve Hadislerin yayımlanması yasaklanmıştır..
İmza Mehmet Vahideddin

11) NEDEN hilafeti kaldırarak ingilterenin lozanı kabul etmesini sağlamıştır..??
✔Cevap:Hilafet kaldırıldı çünkü 1 .Dünya Savaşında Cihad Fetvasını veren Şeyhülislam Mustafa Hayri efendi(kendisi aynı zamanda İttihat Terakki Cemiyeti üyesiydi) çağrısına kulan asan tek bir müslüman ülke yoktu. Neden? Çünkü osmanlı padişahlarının halife, yani İslamın lideri olduklarına yüzyıllarca inanmadılar. Bakınız ''Büyük Arap İsyanı''.. Es geçmeyin, bakın araştırın... Hilafet bu sebepten gücünü, etkisini müslümanlarca yitirmişti. Filistin'de Türk askerini arkasından vuran tek millet, araplardır.(sadece fotoğraflar değil, vidyoları ingiliz arşivlerinde halen daha duruyor, izlemiş olsaydınız, arapların gözleri önünde sopayla dövülen Türk askerini gördükçe, araplardan nefret ederdiniz) Hilafet ile kastedilen şeriatsa, o halde cevap verilsin şuna.. Bugün şeriatla yönetilen ülkelere baktığınızda, ''Gerçek İslam Bu değil'' diyorsunuz, o halde şeriat gerçek islamı temsil etmiyor. Peki neden o halde hilafetin kaldırılmasına kızıyorsunuz? Şeriatla yönetilen ülkelerde yaşanan İslam, sizin için ''Gerçek İslam değilse'' o halde neden Laikliği yani inançlara hoşgörüyü savunmuyorsunuz? Osmanlının ıslahat fermanıyla getirdiği Laiklik değil miydi? Osmanlıcılık kavramı, Atatürk ilkelerinin bir benzeri değil miydi? Susup başka konulara mı geçeceksiniz yoksa araştıracak mısınız?

12) pakistandan kurtuluş savaşı için gelen 500.000 liranın 180.000 lirasını savaş için 320.000 lirası ile işbankasını kurarak partisi chp'yi bu bankaya NEDEN ortak etmiştir..??
✔Cevap: Pakistandan , Hindistandan Kurtuluş savaşı için gönderilmiş paranın tek kuruşuna bile dokunulmamıştır. Nereden anladık bunu? İş Bankasını Atatürk kurmuştur ve Atatürk öldükten sonra İş bankası hesabında bulunan bu paraların tek kuruşuna dahi dokunmadığı ortaya çıkmış ve bunu millete miras olarak bırakmıştır. Resmi, yazılı, belgeli evraklıdır..

13) 1923 den 1938 e kadar edinmiş olduğu ve saymakla bitmeyen malvarlığını NASIL kazanmıştır..??
✔Cevap: Atatürk'ün malvarlığı yoktur. Vefat ettiğinde tüm malvarlığı, kendi kişisel varlığı bir tespih'tir.. Onu da Eskişehir'den almıştır ve fotoğrafı bulunmaktadır ancak yıllarca bu fotoğraf gizlenmiştir. Onun dışındakiler de şahların, prenslerin, kralların kişisel hediyeleridir.. 30 yaşına gelmeden, Atatürk kendisine 30 gemicik almamıştır, villaları, binlerce dolarlık saatleri, hastaneleri, milyon dolarlık zırhlı makam araçları hiç olmamıştır. Bir Cumhurbaşkanı olarak kazandığı ve biriktirdiği tüm parayı halkına bırakmıştır. Paris'in göbeğine Paris Camisinin yapımı için para gönderen de Atatürk'tür, yunanın paramparça ettiği camileri tamir ettiren de Atatürk'tür(Bakınız Atatürk ismiyle yapılmış camilere), osmanlı döneminde yabancıların elinde bulunan tüm kurumları satın alıp Türkiye Cumhuriyet'ine katan, devletleştiren de Atatürk'tür!

14) trabzon milletvekili şükrü beyi adamı topal osmana NEDEN öldürtmüştür..??
✔Cevap: Atatürk, kendi deyimiyle, farklı fikirleri dinlemekten her zaman zevk alan bir liderdi. Uluorta birini öldürtecek kadar da kancık değildi. Varsa yapacağı, çeker kendi vururdu. İzmir suikastinden sonra, zanlıların bölmesine girer. Zanlılardan biri onu tanımaz. 'Sen Mustafa Kemal'i mi öldürecektin?' diye sorar, karşısındaki 'Evet' dediğinde, Atatürk beylik tabancasını çıkarır, karşısındakine uzatır 'Al hadi öldür de görelim' der.. O an karşısındaki utanır ve Atatürk'ün yüzüne bakamaz.. Kısaca, böyle cesur bir askerin bir başkasını kancıkça öldürtmesi düşünülemez...Yalandır ve ispatı yoktur..

15) istiklal mahkemelerini kurarak 500.000'e yakın insanı NEDEN asmıştır..??
✔Cevap: Öncelikle asılan sayısı 500 bin değildir. Bu sayı bir yalandır.. Asılanların asılma sebepleri arasında, cepheden kaçanlar, kümeste saklananlar, savaştan kaçmak için ''Ben şu camide hocayım''diye yalan söyleyen sahtekarlar(bunlar o dönemin yerel yönetimlerinin belgelerinde ve polis raporlarında var), yine aynı şekilde ingilizlere casusluk edenler(ingilzlerin belgelerinde, generallerin kitaplarında var), cinayet ve hırsızlık suçundan asılanlardır. Sütçü İmam Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Eyicil, incelediği 5000 bine yakın belgede, Şapka giymediği için asılmış olan tek bir kişinin bile olmadığını belirtmektedir. Kitabının ismi ''Yakın Çağda Kahramanmaraş''

16) çanakkale savaşında bütün askeri şehit düşen 57. alayda bir tek kendisi NASIL yara almadan kurtulmuştur..??
✔Cevap: Mustafa Kemal hiçbir cephede can vermediyse, Takdir-i İlahi demekten başka ne diyeceğiz? Ancak kalbinden vurulduğu halde, sol cebinde bulunan saat, merminin şiddetini azaltmıştır. O saati Atatürk Alman generaline hediye etmiş, yıllar sonra geneealin evine giren bir hırsız tarafından çalınmıştır. Yine bununla beraber, 57. Alay'da tek kendisi kaldığı tamamen yalandır. Bir insan bu yalanı neden söyler bilinmez. 57. Alayda sağ kalanlar, Çanakkale'den sonra Filistin'e gönderilmiş, 1920'de ise Milli Mücadelenin başlamasıyla 57. Alay'daki o askerler, gönüllü olarak Atatürk'ümüzün askeri olmuşlardır.

17) NEDEN harf inkilabı yaparak bir milleti cahil bırakmıştır..??
✔Cevap: Cahil insan nedir? Cehalet nedir? Önce buna cevap vermeli.. Okumayı bilmeyen, yemek yemeyi, tehareti, konuşmayı, saygı duymayı, hoşgörülü olmayı, alçakgönüllü olmayı, tevazu göstermeyi, doğru ve güzel olanı öğretmeyi, iyilikler için çalışmayı henüz bilmeyen insana kısaca cahil denir.. Harf devrimiyle okuma oranı 1 yılda 600 bin kişiye, 3 yılda ise 3.5 milyon kişiye çıkmıştır. Şu oranın artması bile bizlere cahil kalındığını mı yoksa tahsil yapıldığını mı gösteriyor? Osmanlıda 1730-1830 yılları arasında basılan kitap sayısı sadece 180dir. Bu yılda 2 kitap bile değildir. (Bırakın kitabı, matbaa bile yüzlerce yıl sonra osmanlıya gelmiştir.. Meleklerin bacakları seyredilmesin diye teleskobu yasaklayan da, Piri Reis gibi bugün dünyanın konuştuğu bir ilim insanın boynunu vurduran da Kanuni Sultan Süleymandır..) Harf devriminden sonra, 320.000 küsür kitap basılmış. Millet Mektepleri açılmış ve genç yaşlı, başı açık-kapalı herkes bu Millet Mekteplerine koşa koşa gidip okumayı öğrenmiştir. Millet Mekteplerinde ingilterenin katedralleri değil, Mekke'deki Kabe'nin resimleri vardı. Yani cahil olan, okumayı bile bilmeyen bir halka, okumayı öğretmiştir. Türkler 1922'de Kurtuluş Savaşı verirken, Azerbaycan o yıl Latin harflerini kabul etti. Buraya iyice dikkat ediniz.. Üstüne 1992'ye kadar 4 kez alfabelerini değiştirdiler. 1911 yılında Müslüman Arnavutlar yine Latin harflerini kabul etti. Hiç kimse çıkıp da alfabede değişiklik yapan komitelere dinsiz dememiştir. Yine aynı şekilde Rusya'da yaşayan Türk kardeşlerimiz de Latin Harflerini kabul etti. Özbekistan, Türkmenistan da Latin harflerini kabul etti. Çünkü Latin harflerinin sadece ismi Latindir. Kökeni Etrüsklerdir ve Etrüskler de Türktür. Bu yüzden bugün Azerbaycandaki bir kardeşimize nasılsın yazdığınızda, o size iyiyim yazıyorsa, bu Atatürk'ün sayesindedir... Şunu unutmayınız, 7 kuşak dedelerimiz de dahil 7000 bin yıldır bizler Türkçe konuştuk. Arapça konuşmadık. Osmanlı ile sadece arap harfleri gelmiştir. Oysa Türklerin asıl harfleri runik harflerdir ve öğrenmesi de son derece kolaydır. Konuşma dilimiz hiçbir zaman değişmemiştir.

18) 1933 e kadar üniversitelerden temizlenen osmanlı müderrislerin yerine, sadece istanbul üniversitesine NEDEN yahudi 22 profesör ve yahudi 90 asistan yerleştirmiştir..??
✔Cevap: 1933'e kadar hangi üniversiteden bahsettiler acaba? Neyse cevap verelim... Nazi Zulmünden kaçan ve Einstein gibi uzay-zaman konusunda tarihe damgasını vurmuş bir bilim adamının gönderdiği profesörlerdir onlar. Türkiye'nin bilimsel eğitimlerine önemli katkıları olmuştur. Ayrıca unutmayın ki, Nazi ordusunun arasında Müslüman Naziler de vardı. Yine unutmayın ki, 1478 yılında yani İstanbul'un Fethinden 25 sene sonra, Kadı Muhyiddin tarafından yapılan nüfus sayımına göre İstanbul'da 3151 hristiyan, 1647 yahudi, 267 Kefeli, 384 Karamanlı, 372 Ermeni, 332 Frenk, 131 de çingene bulunmaktadır. Bunların çoğu Fatih tarafından İstanbul'un inşası için İstanbul'a getirilmiştir. (Kaynak : Topkapı Sarayı Arşiv No: 9524)

19) NEDEN halk aç iken tekel bira fabrikası kurdu ve fuhuşu genelev olarak resmileştirdi..??
✔Cevap: Halk aç iken, Atatürk'ün de karnı açtı merak etmeyin. Hatta Atatürk, kendi askerleri yemeğe başlamadan, asla yemek yemezmiş. Her gün yaveri, Atatürk'ün yanına gelip kulağına ''Asker yemeğini yedi paşam'' dedikten sonra Atatürk'ün yemeğe başladığını bizler yıllar sonra öğrendik. Gelelim soruya... Tekel Bira Fabrikası adında bir fabrika kurulmadı.. Bilmiyorsanız bari 2 dakika araştırın öyle yazın.. Bomonti Bira Fabrikası, 1890 yılında İstanbulda açılmıştır.. Yani osmanlı zamanında.. Atatürk henüz 9 yaşındayken, şeriat devleti osmanlıda bir bira fabrikası açılmıştı.. Bu fabrika açılmadan önce, 1840 yılından itibaren İstanbul'da bile sayısız birahaneler vardı.. Cumhuriyet kurulduktan sonra, bu ülkede gavurun olan ne varsa, ya el konuldu ya da satın alınarak devletleştirilmiştir.. Bunlardan birisi de Tekeldir.. Bomonti bira da daha sonra devletleştirilmiştir.. Şu an efes pilsen üretimini yapmaktadır.. Bomonti Bira bugün halen daha tekel bayilerinde... Gidin bir tekel bayisine, bomontinin şişesine bakın.. Üzerinde 125. yıl yazar ve yazının hemen üzerinde bomontinin, osmanlı devleti zamanında açılmış fabrikası bulunmaktadır.. Yani bira üretimi de, dağıtımı da Atatürk'ten tamamen bağımsızdı o dönemde.. Bunun dışında Atatürk, 50den fazla fabrika bıraktı. 1929 yılında tüm dünyada ekonomik bir kriz vardı. Ve bu krizden etkilenmeyen hatta yıllar içinde uçak üretip sipariş alan tek ülke Türkiye'ydi. Geneleve gelince, halk açken Atatürk genelev açmıştır demek, bu milleti, ona minnet duyan dedelerimizi, onun hakkında tek kötü sözü olmayan nenelerimizi, Çanakkale ve İstiklal Harbi Gazilerimizi, sefaletten kurtarmış bir adama yapılmış en büyük hakarettir, ayrıca günahtır, namussuzluktur. Ama soruya bir cevap vermek lazımsa, Osmanlı döneminde sadece İstanbulda bulunan genelevlerin ve birahanelerin sayısını bir araştırın bakalım ne çıkacak..

20) NEDEN kur'anı kerimi toplattırıp ezanı türkçeleştirdi.. NEDEN camileri satıp ve ahıra çevirdi..??
✔Cevap: Atatürk Kur'an-ı Kerim'i toplatmış olsa, camileri satmış olsa, ahır yapmış olsa, onun arkasından halk hüngür hüngür ağlar mıydı? Tüm arap ülkelerinde yası tutulur muydu? Sormazlar mı adama madem ki Atatürk camileri ahır yapmıştır, satmıştır, o sırada halk ne yapıyordu? Alkış mı tutuyordu? Bu yalan ve rezil iftiraya da cevabı verelim. Atatürk'ün toplattığı bir kitap olmuştur evet. Ancak Kur'an'ı Kerim değil, ''Milli din duygusu ve Öz Türk dini'' kitabıdır.. Bu kitabı neden toplatmıştır peki? Çünkü bu kitabın içinde, ''Ahireti, cenneti, cehennemi, Allah'ı, Melekleri'' inkar eden bölümler vardı. ''Kıblenin Kabe'den, Sakarya'ya çevrilmesini'' teklif eden bölümler vardı. Atatürk bunları görür görmez kitabı toplatmıştır. Ancak ne yazık ki bugün aramızda yaşayan vatan düşmanları, Atatürk Kur'an-ı Kerim'i toplattı demektedir. Halbuki üstte yazdığımız gibi, Atatürk kendi cebinden parasını verip, Anadolu topraklarında yetişmiş en önemli İslam Adamlarından biri olan Elmalılı Hamdi Yazır'a Kuran'ı Türkçeye çevirtmiş ve dağıtmıştır.(Hak dini Kur'an dili kitabı, bu kitaptır) Camilerin ahır yapılması ise, yine vatan düşmanları tarafından uydurulmuş bir başka yalandır. Bunu söyleyenler, Azerbaycan'ın Akdam şehrinde inşa edilen bir caminin, Ermeniler tarafından ahıra çevrilmiş fotoğrafını alırlar ve Atatürk yaptı derler. Ancak Cumhuriyetin kurulmasından yıllar sonra, parçalanmış, yakılmış, ihmal edilmiş olan camiler ve çok değerli tarihi eserler dönemin taşra idarecileri ve işgüzar belediyeler tarafından hükümete bildirileceğine, halka ''haraptır, artık kullanılamaz'' diyerek yıkılmıştır.. Bunu duyan Atatürk ve Hükümet, derhal olaya el koymuş ve genelgeler çıkarmıştır.. O genelgelerden bazıları 31.1.1934 tarih ve 6 / 370 sayılı Başvekalet genelgesi, 3.10.1935 gün ve 6/ 5548 sayılı Başvekalet genelgesi ve Atatürk'ün vefatından sonra çıkan 12.3.1940 tarihli Başbakanlık genelgesidir.. Varsa zerre kadar müslüman olan, dürüst olan, araştırmak bilmek isteyen, bu genelgelerde ne yazdığını, neden çıkarıldığını 5 dakikalığına araştırsın da görelim.. Atatürk camileri ahıra çevirmiştir diyenler 2015 yılında, Bursa İnegöl Muratbey Mahallesindeki Caminin ahıra çevrilmesine, içinin samanla doldurulmasına tek kelime etmezler. Google'a Bursa inegöl cami ahır yazın görün... Ezanın Türkçeye çevrilmesine gelince... Osmanlı döneminde de ezanın Türkçe okunduğu bir gerçektir.. Ayrıca, ezanın Türkçeye çevrilmesi konusunda Atatürk'ün değil, halkın talebi vardı.. Din adamları buna caizdir, günahı yoktur dedikten sonra çalışmalar başlamıştır.. Bu , din adamları ve halk tarafından talep edilmiştir.. Atatürk'ün bu talebin altında sadece imzası bulunmaktadır.. Bugün, ''Biz Arapça harflerden, latince harflere geçildiği için cahil kaldık'' diyenler, günde 5 kez ezanı duydukları halde, ezanın ne anlama geldiğini bilmezler... İnkar etme, bilmiyorsun işte...Oysa ''arapça harfler varken cahil değildik'' diyorsun ama? Yine aynı şekilde Kur'an'ı arapça olarak okumanın sevap kazandıracağını sananlar, Kur'an'da ne yazdığını halen daha bilmezler. Türkçesi olduğu halde açıp okumazlar... İnkar etme, Kur'an'ın Türkçesini bile okumadın sen! İnkar etme! Ya Türkçeye hiç çevrilmeseydi, Türkçesini bile okumayan sen, arapçasını nasıl okuyacaktın? Bugün araplar osmanlı Türkçesini okuyamıyor.. Osmanlı Türkçesini okuyanlar da, arapçayı okuyamıyorlar çünkü dil farklıdır... Ezan'ın, bir başka dilde okunamayacağına dair elinde bir belge, bir ayet var mı? Yok... Oysa bizim elimizde, Ezanın başka dilde okunacağına dair müthiş bir kaynak var... Ezan bir davettir.. Namaza, ibadete olan davet.. Türk-İslam dünyasının da yüzyıllarca bağlı olduğu ve en büyük İslam adamlarından biri olan İmam Azam Ebu Hanefi, Ezanın başka bir dilde okunmasının hiçbir sakıncası olmadığını yazmıştır.. Bakınız önce Türkçe Kur'an ile ilgili ya da başka dilde Kur'an ile ilgili ne diyor...(Önceki Diyanet İşleri Başkanlarımızdan Ord. Prof. Şerâfeddîn Yaltkaya ve Ord. Prof. İsmail Hakkı İzmirli Ebû Hanife’nin şu fetvayı verdiğini açıklamaktadırlar: “… Ebû Hanife’ye göre Kur’ân lâfız (söz) değil, belki lâfzın açıkladığı anlamdır. Bunun için Kur’ân’ın Arapça, Türkçe ve Acemce (Farsça) gibi herhangi bir dile ihtisası yoktur. Anlamdan ibaret olan Kur’ân’ın herhangi bir dil ile açıklanması müsavidir (eşittir, denktir) ... Buyrun bir başka din bilgini İmam Mâturidî bakınız ne diyor... “Kur’ân Allah kelâmıdır. Allah’ın kelâmı zatı ile kaim, ezelî bir sıfattır. Harf ve ses cinsinden değildir, O Bir’dir, bölünmez (tecezzî etmez), Arapça da değildir, Süryanice de. Şu kadar ki insanlar, bir olan Kur’ân’ı değişik ibarelerle okurlar; nitekim Allah’ın zatı türlü adlarla, keza zat sıfatlarından olan hayat, irade, beka sıfatları türlü türlü ibareler ile dile getirilmiştir”. Buyrun en büyük din bilginlerinden biri de başka dilde ibadete izin vermiş.. Yetmedi mi? Bakınız Ebu Bekir Narşahi ne diyor : ''Emir Küteybe Hicri 94 tarihinde Buhârâ Zerdüşt ateşkedesini yıktırdı. Yerine büyük bir cami yaptırdı. İbadet Fars lisanıyla yapılıyordu. Çünkü halk Arapça bilmiyordu. Ezan Farsça okunduğu için, namazda bir adamın “Niktaniknet - nikünya nikünü” komutasıyla kılınıyordu. Daha sonra Irak içtihat medresesi, Kur’ân’ın yanlışsız ve tam tercemesi (çevirisi) ile her dilde ibadetin caiz olduğuna ilişkin Fetvayı verdi.” Buyrun bunlar sahih kaynaklardan alıntılar... Arkadaşlar, Kur'an'ın başka dillere çevisini ilk yapanlar zaten arapların, halifelerin kendisiydi... Gelelim ezanla ilgili olan kısma.. İmam Âzam Ebu Hanefi'ye göre, “Ezanda muteber (geçerli) olan örf”tür.” İmam-ı Âzam'ın öğrencilerinden Hasan b. Ziyad’ın İmam’dan rivayetine göre bu nokta şöyle açıklanıyor: Örneğin, Acemce (Farsça) ezan olduğunu anlayacak olursa bu ezan caizdir, anlamayacak olurlarsa caiz değildir. Çünkü ezandan amaç vaktinin gelmiş olduğunu halka bildirmektir.''Demek ki neymiş? Asıl Ezanın da başka dilde okunması caizmiş.. Hatta başka dilde okunması, yani halkın kendi diliyle okunması gerekliymiş... Bunu biz demiyoruz, İslam dünyasının en kıymetli İslam Adamı söylüyor.. Bir örnek verelim... Bir arap sana yolda seslendiğinde mi bakarsın, yoksa bir Türk sana seslendiğinde mi bakarsın? Bir düşün bakalım... Ezan da böyledir... Davettir.. Bak bakalım hristiyanlar her pazar kilisede ibranice mi ibadet ediyor? Ayrıca Atatürk'ün hangi camilerde, hangi mevlidleri verdiğini bir araştır.. Kendi hafızı olan kaç yahudi tanıdın da hayatında Atatürk'e yahudi deme gafletine düşürdüler seni? Yaşar Okur, Atatürk'ün özel Kur'an Hafızıydı... Yine ek bilgi, Kur'an'ın ve Hadislerin yayımlanmasını yasaklayan kişi Padişah ve Halife Vahdettin'dir..23 Ekim 1921 Tarihli, Takvim-i Vekayi'de, 11 Recep 1327 Tarihli Matbuat Kanunu'na Müzey-yel kararnameye göre gazetelerde, dergilerde, kitaplarda Kur'an ayeti ve Hadislerin yayımı yasaklanmıştır.. İmza Mehmet Vahideddin...
21) istanbulun fetih sembolü ayasofyayı NEDEN müze haline getirdi..?? NEDEN fener rum patrikhanesini müzeye çevirmedi..??
✔Cevap: Belki ki bu soruyu soran bir hristiyan:) Müslüman olamaz...Ayasofya bir kiliseydi. Fatih'ten önce bin yıl boyunca kilise olarak kullanılmıştır. Sonra cami olarak kullanıldı. Peki soralım, Osmanlı İstanbul'a Cami mi yapmamış da, bunu soranlar Ayasofyada namaz kılmak isterler? Bir taraf kilise, bir taraf cami diyordu. Sırf bu sebepten düşmanlıklar besleniyordu.. Osmanlının avrupada yaptığı camilerin üzerine haç konması, içinde çan çalması hoşunuza gider miydi? Ayasofya, her iki inancı da içerisinde barındırmış bir tarih mirasıdır. Böyle bir eserin her iki inanca sahip vatandaşlarca saygı gösterilmesinin tek yolu, onu müzeye dönüştürüp layık olduğu değeri vermekti. Rum patrikhanesi, bu durumdan tamamen münezzehtir.. Ayrıca, Rum ortodokslara özgürlüğünü, patriklere tüm haklarını veren kişi de Fatih Sultan Mehmet'in kendisidir!

22) latife hanımdan boşanma sebebi NEDİR..?? ve latife hanımın hatıratları hala NEDEN açıklanamıyor..??
✔Cevap: ''Atatürk'ün, Latife hanımdan boşanma sebebini'' soran bir kişinin nikahlı hanımıyla olan özel hayatı, özel ilişkisi 3. bir kişiyi yani bir başkasını ne kadar ilgilendiriyorsa, Atatürk'ün özel hayatı da bir başkasını o derece ilgilendirir....(tekrar okuyacaksın bu cümleyi, çünkü ilk seferde filtreden geçmeyecek)

23) vedat uşaklıgil'in hayatındaki yeri NERESİDİR..??
✔Cevap : Önceden Atatürk düşmanları, milleti Atatürk'ten soğutmak için, ''Atatürk kadınlara çok düşkündü'' derdi, baktılar ki milletin sevgisi daha da şiddetlendi, bu sefer de Atatürk şöyleydi böyleydi der oldular.. Kur'an-ı Kerim'de iftira, bir başkasının namusuna atılan yalan, 30 küsür ayette anlatılmış ve cezası Allah'ın şiddetli gazabı olarak belirtilmiştir. Tabi Atatürk'e her türlü iftirayı atanlar, Takva sahibi insanlar yani Allah'ın yasak kıldığı şeyden kaçınan insanlar olmadığı için, ahlak pusulalarının bu derece şaşmış olup sapkınlardan olması da normaldir. Ancak illa ki oğlancılıktan bahsetmek isteniliyorsa, google'a ''osmanlıda oğlancılık ve minyatürler'' yazalım bakalım ne çıkacak? Topkapı sarayında bulunan Minyatürler Kitabındaki resimler neyin nesidir bize anlatsınlar! Vedat Uşaklıgil palavrasını ortaya ilk atan ruh hastası eşcinsel Rıza Nur'dur. Rıza Nur'un anılarını okuyan aklı selim her insan farkına varacaktır ki deli saçması ciddiye alınacak türden bir insan değildir. İddiası da kendisi gibi aptalcadır.

24) annesi zübeyde hanım selanik mahkemelerine başvurarak NE talep etmiştir..??
✔Cevap : Bu soruyla kastettikleri şeyi yazalım da, bu adamların Türk Milletinin namusuna da, ırzını da ne kadar göz dikildiği anlaşılsın.. Sözde Zübeyde hanım genelevde çalışıyormuş.. Atatürk de orda doğmuş.. Bir de belge hazırlamışlar, Zübeyde hanım mahkemeye başvuru yapmış da, önceki kocasından tazminat istemiş.. Belgenin aslı yok tabi.. Hiç olur mu? Bardakçı yeteri kadar cevap vermiş böyle bir haysiyet yoksunluğuna cevap vermeye de lüzum yok ancak, 1 tane belge sunuyorlar.. Bu belge nette bolca var.. İşin komik tarafı, 1 tane belge diye sundukları resimler birbirinden farklı.. Kağıtları, tonları, renkleri, üzerindeki baskıları.. Eski Osmanlıcayla da uzaktan yakından alakası yok.. Yani anlayacağınız, insan okurken utanıyor ama bunlarda namus olmadığı için(yunan askeri aldı çünkü namuslarını) utanmaları da yok..

25) annesinin cenazesine NEDEN katılmamıştır..??
✔Cevap : Atatürk'ün, Zübeyde Hanım'ın cenazesine katılmadığı yanlıştır.. Çünkü doğru olan katılamadığıdır... Zübeyde Hanım 14 ocakta vefat etmiştir.. 15 değil, 14 ocakta.. Atatürk bu haberi aldığında, Eskişehire yeni gelmiştir.. Ertesi gün Zubeyde hanım toprağa verilmeden kısa süre önce hatta belki de toprağa verildikten sonra öğrenmiştir.. Bozok ile haber göndermiş, cenazesinin uygun biçimde yapılmasını rica etmiştir. Bu ricayı yaptığında belki çoktan gömüm işlemi yapılmıştı... Arkadaşlar o dönem telefon, tablet bilgisayarlar, internet yok.. Anlık iletişim yok.. Trenle giden bir insanın, başka bir şehirden haber alması mümkün müdür? Ayrıca Halife Abdülmecit başta olmak üzere, Lozan'da bulunan İnönü ve Büyük Millet Meclisi, kendisine başsağlığı dilemiştir. Birkaç gün sonra İzmit ve Bursa üzerinden İzmir'e gittiğinde(bu sırada herhangi bir savaş ihtimaline karşı birlikleri gezmiştir), annesinin mezarı başında ettiği sözler, tüm halkı yasa boğmuş, tüm halk Yaşa Mustafa Kemal Paşa diye destek olmuştur kendisine..

26) tüm devrimleri NEDEN islama aykırı..??
✔Cevap : 20 sorunun cevabında uzun uzun açıkladık.. Atatürk'ün yaptığı hiçbir devrim, İslama aykırı değildir.. Bilakis, sonuna kadar İslama uygundur.. Neymiş İslama aykırı olan yazılmamış ancak biz birkaçını belirtelim...Laiklik yani dinlere inanışlara hoşgörü, bugün Şeriatla yönetilen ülkelerden baskılar yüzünden kaçan tüm müslümanların gittiği ülkelerin 1 numaralı şartı ve uygulamasıdır.. İnançlara hoşgörü! Kur'anda yok mudur? Senin dinin sana, benim dinim bana ayeti Kur'anda var mıdır yok mudur? Peki İslamiyette tek adamlık var mıdır? Yok mudur? Monarşi var mıdır? Hayır yoktur. İslamiyet'te şura sistemi, yani bir danışma kurulu, bir seçim sistemi vardır.. Ehlül Hal Ve'l Akd nedir bilen var mı? Millet meclisidir arkadaşlar... Bu meclis devleti yönetecek kişinin seçilmesini sağlar.. 4 Halife döneminde, halifeler nasıl seçilmişti? Tek bir adamın kararıyla mı? Hayır, seçimle bir seçim sistemiyle seçilmiştir.. Bu yüzden 4 halifeler dönemine, Cumhuriyet dönemi denir.. Devam edelim.. Saltanat kaldırılmıştır.. Padişaha kul olmak mıdır İslam? Padişah halka ''Kullarım'' dye hitap ederdi. Hiçbir padişah, hac görevini yerine getirmemiştir.. Bu mudur İslamiyet? Yoksa renk, dil, ırk ayrımı yapmadan halkın adalet önünde eşit olması mıdır? İşte buyrun size Cumhuriyet! Oku demez mi İslam? İşte size rakamlar, okuma oranının %5in altında olduğu bir halk.. Kendi alfabesinden kopartılmış 1000 yıl boyunca.. Kur'an okuyup da anladıklarını mı sanıyorsunuz? Hayır, millet içinde okuma bilenler bile, Kur'anın anlamını yüzyıllarca bilemedi arkadaşlar. Çünkü ne araplar osmanlıcayı anlayabiliyor, ne de osmanlı Türkçesi denen melez dili bilenler arapça anlayabiliyor.. Sadece harfler aynıdır.. Bu mudur dinsizlik? yunan askerinin paramparça ettiği camileri, tamir etmek midir dinsizlik? Sizce böyle olsa, halk bunu kabul eder mi? Diyanet işlerini kurmak mıdır dinsizlik? İmam hatip okulları açmak mıdır dinsizlik? Yüzbinlerce din kültürü ve ahlak bilgisi kitabı bastırmak ve okutmak mıdır dinsizlik? Halkı birbirine kenetlenmek, adalet önünde halkı eşit tutmak mıdır dinsizlik? Kimdir Atatürk zamanında namaz kılamayan, oruç tutamayan, Kur'anı ---anlayarak--- okuyamayan, zekatını veremeyen, haccına gidemeyen kimdir? Kimmiş bunu yapamayan? Benim dedem yapamadı diyen varsa, gelsin söylesin... İstiklal harbi sırasında, Minareye çıkıp ezan okuyacak müezzinleri tek tek vuruyorlardı yunan askerleri.. Atatürk mücadeleyi başlatmasaydı, ne ezan okuyacak müezzin, ne de ezan okunacak bir cami kalırdı bu ülkede.. Bakınız yunanın paramparça ettiği camilere.. Müezzinleri sağ mı bırakmışlardı dersiniz?

27) milli mücadele kahramanı halit paşayı 9 şubat 1925 de meclis koridorunda NEDEN öldürtmüştür..??
✔Cevap: Hem Halit bey, hem Kılıç Ali, hem Rauf beyler ve diğerleri bu vatan için büyük fedakarlıklar veren değerli insanlardı.. Buna, Atatürk'ten nefret eden Kazım Karabekir de dahildir.. Hepsini biz saygıyla anıyoruz.. Halit Bey, mecliste çıkan bir kavga sonucu hayatını kaybetmiştir.. Mustafa Kemal olayı saatler sonra öğrendiğinde çok üzülür.. O gece küçük not defterine kısaca, ''Hayatımın nihayetine kadar unutamayacağım pek canlı vakalardan biridir. Muharebe meydanlarında birçok kurşun yediği halde ölmeyen adam, ehemmiyetsiz bir asabiyet yüzünden yuvarlandı gitti'' diye yazmıştır.. Konuyla ilgili yabancı yazarların bile yazıları olmasına rağmen, hiçbiri kalkıp da bu ülkede vatan hainlerinin yaptığı gibi Mustafa Kemal'i suçlama gülünçlüğüne düşmemiştir..

28) 1918 de biten çanakkale savaşından sonra 1953 senesine kadar biz türklerin ziyareti NEDEN yasaklanmıştır..??
✔Cevap: Ziyaret derken ne kastedildi bilinmez, ancak nette 1 adet zibidinin şehitliğe girilmesinin yasaklandığını yazıyor.. Bunun aslı astarı yoktur ve komiktir.. Okuduğu 2 cümleyi acaba nasıl dolandırıp Atatürk'ün karşısına dikerim endişesinden başka bir şey değildir. Demişler ki, şehitlikler tarlaya dönüştü, kemikler çıktı.. Böyle bir şey olabilir mi? Çanakkale'ye gözü gibi bakmıştır ilk hükümetimiz.. Ancak yasak bilmek istiyorsanız, Abdülhamidin ''rumlar rencide olur'' diye İstanbul'un fethinin kutlamasını yasaklattığı bir gerçektir...

29) halk açlıktan kırılırken sadece yahudilerin taktığı şapkayı NEDEN kanun haline getirmiştir ve NEDEN karşı gelenleri asmıştır..??
✔Cevap: Yukarıda belirttik. Sütçü İmam Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Eyicil, incelediği 5000 bine yakın belgede, Şapka giymediği için asılmış olan tek bir kişinin bile olmadığını belirtmektedir. Kitabının ismi ''Yakın Çağda Kahramanmaraş'' Ayrıca belirtelim. Osmanlı Rum fesini getirdiği zaman halk, ''Sarıktan vazgeçmeyiz, gavur fesi giymeyiz'' demiştir.. Fes, bugün halen daha yunan ortodoskları tarafından giyilmektedir ve kesinlikle Türklere ait değildir.. Fesi getiren padişah Mahmud'a bu yüzden Gavur Padişah denmiştir.. Şapkayı ise, şaşıracaksınız ama, 1920ler ve 1930larda Japonya'da yaşayan Müslüman Tatar Türkleri de giymekteydi.. 2 adet fotoğrafını yükledik. İsteyen netten, ''Japonyada yaşayan Müslüman Tatar Türkleri'' diye araştırırsa görür.. Atatürk hiçbir zaman batı kıyafetine özenmemiştir.. Şapkayı da batı kıyafeti olarak tanıtmamıştır.. Sürekli, gittiği her yerde şu kelimeyi kullanır : ''Beylelmilel'' yani tüm dünyaca kabul edilen demektir.. Japonyadaki tatar Türkleri, şapka takmaktan rahatsız olmamışlar.. 1. Dünya Savaşından sonraki yıl, İstanbul'da, İstanbul'un fethi kutlamalarında şapka giyen birçok vatandaş vardı.. Hem vidyosu, hem de fotoğrafları var.. Şapkayı bu ülkeye getiren Atatürk değildir.. Çeşit şapkalar zaten giyilmekteydi.. Kanunlaşmasına gelince, bunu kanun haline getiren de Atatürk değildir.. Osmanlı Devletinin kendisiydi.. Yani Osmanlı döneminde hükümet çalışanlarının, kısaca memurların diyelim, fes giymesi zorunluydu.. Atatürk diğer birçok madde gibi bu maddeye elini bile sürmemiştir.. Atatürk'ün binlerce fotoğrafı var.. Bu fotoğrafta halkın çoğunun şapka giydiğini, çoğunun giymediğini görürüz.. Vefatında binlerce insan vardı.. Çoğu karaçarşaflı, çoğu başı açık, çoğu şapkalı, çoğu şapkasızdır.. Şapka giymeyenlerin asıldığı yalanını, 5 dakika araştırsanız görürsünüz..Nitekim belirttiğimiz gibi, Sütçü İmam ünv'den Prof Ahmet Eyicil de, tek bir kişinin bile şapka yüzünden asılmadığını belgelemiş, kitabında da anlatmıştır..

30) kur'anı kerimin ayetleri için NEDEN safsata demiştir..??
✔Cevap: Atatürk Kur'an'ın hiçbir ayetine safsata dememiştir.. İstanbul'un işgal edildiği gün, Atatürk İslam Alemi için nasıl bir beyanname, nasıl bir mesaj vermiştir, azıcık vicdanı olan okusun da görsün.. Bu beyannamede, Atatürk'ün Kur'an ayetleri okuyup, sonra Türkçeye çevirerek İslam Aleminin moralini yüksek tutmasını istediğini görüyoruz tamim ve telgraflarda.. Hatta kalmasın, beyannamenin ismini de tarihini de numarasını da verelim... 17 Mart 1920, İstanbul'un işgali üzerine İslam Alemine Beyanname (H.T.V.D 1957,22,no.566 - Sivas Anadolu Kadınlar Cemiyetine) Evet yanlış okumadınız.. Kendisi Kur'an'ı ezbere biliyor.. Selimiye Camisini Ziyareti sırasında, Caminin duvarlarında yazılanları okur ve hangi ayet olduğunu anlamını da orada belirtir.. Araştırsanız Selimiye Camisi ziyareti diye, görürsünüz.. Gelelim safsata meselesine.. Açıklayalım iyice okuyun.. Atatürk br yazısında, ''İkra, Bismi Rabbi'' safsatası diye belirtir.. Tabi Kur'an'ı , arap tarihini okumayanlar, bu cümleden sonra Atatürk'ün neler yazdığını okumaya ihtiyaç duymadan saldırırlar.. Atatürk bunu Türk Tarih Cemiyeti Başkanlığına gönderiyor.. Yani sansürlü bir mektup değil bu.. Cümlenin devamı şöyle : ''(Ikre, Bismi, Rabbi) safsatasını esas tutmuş olan Araplar...'' diyor.. Safsata kelimesi Atatürk Osmanlı Türkçesiyle Kıyas-ı Batıl demekti.. Yani şimdiki gibi ''saçma anlamsız gereksiz asılsız'' anlamında değildi.. Bu cümlede Atatürk, arapların sonradan müslüman olduğunu, Kur'an'ı sonradan esas tuttuğunu söylemek istiyor.. Neden mi? Okumaya devam edin.. Cümlenin tamamında Atatürk bizim bugünkü Türkçemizle şunu söylüyor : ''Yaradan Rabbinin Adıyla Oku" cümlesini esas tutmuş, "yanlış anlamış" Araplar(yani bu cümleden sonrasını önemsememiş araplar), uygar dünyada, bilhassa Türk zengin uygar bölgesinde bu ilkel ve cahiliye devrinin simgesine dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır.. Bu zihniyetle hareket edenler İslam'dan önce evrensel Türk uygarlığının bütün belgelerini imha etmekte engel görmediler. Yazacağınız İslam tarihinin de bu doğrultuda toplayabileceğiniz belgelere dayanarak açıklanmasını önemli görürüm." Daha ne desin? Cahiliye ve ilkel dönem, Ayetin geldiği dönem midir yoksa ayetten yani İslamdan önceki dönem midir? Biz cahilliye dönemi derken, İslamı mı yoksa İslam öncesini mi kastediyoruz? Yaradan Rabbiyle Oku ayeti, Kur'an'ın ilk ayetidir, yani Alak suresinin ilk ayetidir.. Bugün İslam adamları, Alak suresinin aslında 5 ayet olduğunu, kalan 14 ayetin araplarca sonradan eklendiğini söylüyor.. Neden mi? Çünkü diyor ki, ilk 5 ayet Hz Muhammed'in mağarada Cebrail A.S ile konuşmasıdır.. Bunlar aslında ayet değildir, konuşmadır diyorlar.. Anca ilk emirdir diyen de vardı.. Bu yüzden Alak suresinin aslında 6. ayetle başladığını, ilk 5 ayetin aslında ayet olmadığını söylüyor.. Bunu biz demiyoruz, arapların kendisi ve bugünkü İslam adamları söylüyor.. Alak suresi ilk sureyse, neden Fatiha'yı, sonra Bakara'yı Kur'an'ın ilk sıralarına koymuşlardır, iniş sırası yerine sizce neden yeni sıralama gelmiştir hiç düşündünüz mü? Atatürk buradaki batıl inancı vurgulayarak, arapların bu durumu yanlış değerlendirdiğini, sırf bu sebepten Türk dünyasında tahrifatlar yaptığını söylüyor.. Yani Kur'an'da geçen tek bir cümlenin tarihinden bile haberi var Atatürk'ün... Yalan mıdır peki bunlar? Halen daha Kur'an'ın ayetleri tartışılmıyor mu? Halen daha Orucu neyin bozduğu neyin bozmadığı tartışılmıyor mu? Bu yüzden Atatürk, İslam tarihi yazılırken, en doğru belgelerle, aynı zamanda tarihsel olaylarla da en doğru şekilde yazılmasını istemiştir.. Bunun aynısını, bugün en değerli İslam Alimi olarak bilinen Elmalılı'dan da rica etmiştir Atatürk.. Ayetlerin tarihsel olaylarla bağlantılarının belirtilmesini istemiştir.. Bu mudur din düşmanı olmak? Din düşmanı olan biri, tarih cemiyetine bir mektup gönderip, İslam tarihini yazarken tarihsel olayları doğru belgelerle değerlendirin mi der, yoksa boşverin islam tarihini, izin vermiyorum yazmanıza deyip engel mi olur? Cemiyetin kendisini zaten Atatürk kurmuş! Bu mudur din düşmanlığı? En bilgili İslam adamına gidip, Kur'an'ı Türkçeye çevirtmek ve dillere destan bir kitap olan Hak Dini Kur'an Dili kitabını yazdırmak mıdır din düşmanlığı? Yoksa, gücü, kanunu varken kellesini vurdurup böyle değerli bir adamı ortadan kaldırmak mıdır? Hangisidir din düşmanlığı???

31) sabetay sevi denilen kişiye NEDEN hayranlık beslemiştir..??
✔Cevap: Sebatay sevi, sebataycılığı başlatan şahıs.. Mesihim diye ortada dolaşan, padişahtan israil topraklarını kendisine vermesini isteyen, Osmanlı döneminden kalma bir adam.. Mesih olduğunda ve israil diye diretince, padişah zindana atar.. Ancak susmaz, orada da faaliyetleri devam edince, yahudi hahamlar Sevi'yi saraya şikayet eder.. Dikkat edin yahudi hahamlar bile adamı ciddiye almıyor... Hikaye Sevi'nin sonunda saraya, padişahın karşısına getirilmesiyle kısaca şöyle sonlanır : ''Divan reisi: – Karıştırmadığın halt kalmadı. Uyandırmadık fitne bırakmadın Sabatay Efendi. Haydi bakalım şimdi göster mucizeni! Deyince Sabatay Sevi afallar. Ne yapacağını, ne diyeceğini şaşırır. Mucize göstermesi beklenmektedir. Tercüman, mucizenin şeklini de anlatır: Sabatay soyunacak, vücudunu en maharetli okçular nişangâh yapacaklardır. Attıkları oklar vücuduna işlemezse o zaman Osmanlı Padişahı da onun mesih olduğunu resmi olarak tasdik edecektir. Çünkü Yahudiler, ona kılıç, ok, tüfek, kurşun işlemez, hatta onu ateş yakmaz, suda boğulmaz diye itikat etmektedirler. Divan heyetinin teklifi karşısında Sabatay Sevi “Adiyo santo!” diye titremeye başlar. Teklifin dehşetinden beti benzi atar, artık her şey bitmiştir. Can havliyle son bir hamle yapar. Her şeyi inkâr eder. Ayrıca mesihlik davasının bazı Yahudiler tarafından ortaya atıldığını, kendisinin asla böyle bir iddiada bulunmadığına dair yemin üstüne yemin çeker, teminat üstüne teminat verir. Dökmedik dil bırakmaz. Ancak, ulema ve padişah bu cevaplardan tatmin olmaz. Bunun üzerine Hekimbaşı Hayyâtîzâde (Terzizâde) Mustafa Fevzî Efendi, Sabetay'a Müslüman olma teklifi götürür. Önce Sabetay bunu kabule yanaşmaz. Ancak, Hekimbaşı, ona bunu kabul etmediği takdirde türlü, türlü işkencelerle öldürüleceğini Ladino diliyle uzunca anlatır. Sevi, dönme Hayatizade'nin tavsiyesi üzerine, canının bağışlanması karşılığında, "Bu can bu bedende kaldığı sürece..." diyerek kendisine söylenen kelime-i şehâdeti tekrarlar. Vânî Mehmed Efendi; “Bu adamın, Müslümanlığı kalbî hisler ve ihlâsla kabul ettiğine kâni değilim. Fakat dinimiz şüpheyi reddeder ve kişinin imanı üzerine hüküm, ancak cenâb-ı Hakk’ındır. Bu itibarla ihlâsla Müslüman olmasını niyâzdan başka şey yapamam...” demekten kendini alamadı. Ne yahudiler, ne masonlar, ne müslümanlar, ne Türkler kendisini dikkate almamışlardır.. Ancak 'bir deli kuyuya taş atmış 40 akıllı çıkaramamış' derler ya, onun peşinden giden cahil güruh da olmuştur.. Kimliğini gizleyip, müslüman gibi yaşayıp aslında müslüman olmayan bir güruh yıllar yılı büyümüştür.. Aynı Sevi'nin bağışlanmak için yaptığı gibi.. Hikaye ayrıca komiktir.. Bugün telefonda Bakara'ya Makara diyenler, elinde Kur'an sallayanlar, Cuma namazını 1 saat geç başlatanlar, Kur'an'ı pasta yapıp yiyenler, olsa olsa sebayatcılar gibi asıl dinini gizleyen müslüman görünümlülerdir.. Atatürk gibi kültür yumağı olmuş bir insanın, hayranlık besleyeceği adam, böyle bir adam olamaz.. Atatürk, Ziya Gökalp'in hayranıydı..

32) NEREDE sarhoşken yahudi olduğunu ağzından kaçırmıştır..??
✔Cevap: Atatürk sarhoşken de, ayıkken de Türklüğüyle gurur duymuş bir TürkoğluTürk'tür.. Varsa belge ki bu belgenin de bir vidyo olması şarttır(malum ağzından kaçırmışsa, ses olması lazım, görüntü olması lazım) buyursunlar sunsunlar da görelim.. Şimdi biri çıksa, ''Osman Gazi nerede hristiyan olduğunu ağzından kaçırdı'' dese, o kişinin öncelikle bu iddiasını ispat etmesi zorunludur.. Soru sorduğu adamın cevap vermesinden önce... Biz Atatürk'ün, Türküm diyene ne mutlu dediğini size görüntüsüyle, kanlı canlı sesiyle ispat ederiz, siz de kendi iddianızı aynı şekilde ispat edebiliyorsanız, o zaman doğrucusunuzdur..

33) 1928 de ''devletin dini islamdır'' ibaresi NEDEN çıkartmıştır..??
✔Cevap:Devletin dini olmaz, insanların dini olur.. Devlet tarımı ve çiftçiyi yüzde kaç oranında desteklemeli Kur'an'da bulup ve yazabilir misiniz? Pancardan, fındıktan, tütünden yüzde kaç oranında vergi alınacak Kur'an'da bulup ve yazabilir misiniz? Asgari ücret tespit komisyonunu atın çöpe gitsin.. Kur'andan, asgari ücretin ne kadar olması gerektiğini bulup ve yazabilir misiniz? Tampon fiyatları hangi ayete göre ayarlayacağız Kur'an'da bulup yazabiir misiniz? İlaç fiyatları, tedavi masrafları hangi ayete göre belirlenecek yazabilir misiniz? Emeklilik yaşı kaça kadar olmalı, kaç TL'den başlamalı Kur'anda var mıdır? Elektrik, su, doğalgaz, kira bedelleri hangi surenin hangi ayetine göre düzenlenmeli Kur'an'da var mıdır? Ulaşım ücretleri ne kadar olmalıdır? Var mıdır bunlar dinde? Bunları sorarak bir şeyi farketmenizi istiyoruz.. Devlet işleri başkadır, din işleri başkadır.. Devlet milletin ortak yaşam alanlarını, ortak hayatını düzenlerken, din ise bir --insanın-- hayatına yön vermelidir, huzur vermelidir, o kişiyi iyi bir insan yapmalıdır.. Bir kimsenin inancı, bir başkasının özgürlüğünü kısıtladığı an, kaos doğar, millet bölünür, vatan bölünür.. İşte devlet bu noktada olmalıdır.. Din, devletin kendisine gelmemiştir.. Çünkü devlet, soyut bir kavramdır.. Görünmezdir, elle tutulmazdır.. Rejimler, yönetimler sistemidir.. Osmanlı Devletinde içerisinde yaşayan ermeniler, rumlar, levantenler, italyanlar, ingilizler, fransızlar, bulgarlar, yunanlar, ruslar ve Türkler vardı.. İslama tabi olan tek millet Türklerdi.. Kalanlar ise gayrimüslimdi.. Fatih Sultan Mehmet değil miydi kimsenin dinine dokunmayan, müdahale etmeyen? Ki doğrudur da.. Etmemiştir.. Herkes dinini özgürce yaşamıştır.. Peki gayrimüslimleri de İslama tabi tutsaydı, devlet ayakta kalır mıydı? 1 hafta bile sürmeden tüm gayrimüslimler ayaklanmaz mıydı? O halde devletin dini islamdır diye bir ibare, barışı değil, karmaşayı getirir.. Fatih de böyle yapmıştır.. Atatürk de böyle yapmıştır.. Devlet, insanları tek bir dine zorlamamalı, hangi dine inanıyorsa, kendi halkının kendi inançlarını yaşamaları için onlara imkan vermelidir.. Bunu Fatih yaptığında iyi, Atatürk yaptığında kötü mü olacak? Osmanlı devleti içerisinde yaşayan gayrimüslimler, şeriat yasalarına bağlı değillerdi.. İşte tarih önünüzde, İzmirden başlayın, İstanbul'dan başlayın bakalım yaşayan gayrimüslimlere en ufak bir dini zorlama var mıymış? Kaldı ki İslamda, Ehl-ı hal ve'l-akd yani Millet Meclisi vardır.. Yani bir devletin varlığı, devletin kendisi zaten İslamidir.. Şura sistemi islamda nedir? Danışma kurulu, seçim sistemi, bir heyet sistemidir.. Halifeler nasıl halife oldular? Seçimle.. Kim seçti? Ehl-ı hal ve'l-akd... Yani millet meclisi.. Ne demek bu? Demek ki islam geleneklerinde bir devlet kavramı var.. O halde Devlet=İslamlık demektir..

34) 1924 de medreseleri kapatırken, NEDEN azınlık okullarına dokunmadı..??
✔Cevap : Azınlık okulları, Osmanlı döneminde 3700 küsürken, Cumhuriyetle birlikte sadece İstanbul'da olmak üzere toplam 22 adet kalmıştır.. Bunlar net ve kesin rakamlardır.. Kapatılan okulların yerine, pozitif bilimlerin de öğretildiği İmam Hatipler açıldı.. Millet Mektepleri açıldı.. Köylere Enstitüler açıldı.. Bakınız Atatürk 1 Mart 1923’te yaptığı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin I.Dönem, 4. Yasama Yılını Açış Konuşması’nda, “Efendiler! Geçen yıl içinde Vakıf Bakanlığı, dini yapılar ve hayır kurumlarının onarım ve inşaatında oldukça önemli bir çalışma yapmıştır. Yapılan onarım içinde ülkemizin çeşitli yerlerinde olmak üzere 126 cami ve mescit ile 31 medrese ve okul, 22 su yolu ve çeşme, 175 gelir getiren yer ile 26 hamam bulunmaktadır” demiştir. Okumak bedava! Ama Türk'e düşman olanlar, bunları okudukça öfkeleniyor! O yüzden okumayı bırakıp, saldırıya geçiyor!

35) filistin cephesinde ingilizlerle NEDEN anlaştı..??
✔Cevap: Filistin'de Atatürk ingilizler anlaştı cümlesine, ingilizlerin kendisi bile kahkahayla güler ve derler ki ''biz Türkiye'den böyle hainlerin çıkacağını bilseydik, yıllarca boşa mermi ve asker harcamazdık''...Atatürk Filistin 7. Orduda görevliydi ancak, son 1 ay kala Atatürk 7. Ordu komutanı olmuştur.. İngilizin yüzünü bile görmemiştir Atatürk.. O vakte kadar Atatürk hiçbir yetki ve komuta sahibi değildi.. Orduları komuta eden 2 komutan Falkenhayn ve Liman Von Sanders yani gavur komutanlar yani Türk kanı taşımayan komutanlar vardı.. Atatürk durumdan rahatsız.. Çünkü kendisinin yetkisi yok, komuta edemiyor.. Çanakkale'de yaptığı gibi, emir almaksızın akılalmaz taarruzlarda da bulunamıyor.. Enver Paşa'ya ve Sadrazama sayfa sayfa telgraflar ve raporlar gönderiyor.. 20 Eylül, 24 eylül ve 17 Ekim 1917 tarihli raporlarında resmen rest çekiyor..(okuyun da görün bakalım neler demiş) ''Ordumuzu, askerimizi, gavura teslim etmeyelim, tüm yetkiyi bana verin ben yöneteyim, bu adamlara ben güvenmiyorum'' diyor.. Ve sayfalarca raporlar yazıyor.. Duyan oldu mu? Hayır.. Aklı selim olan bir araştırmacı, bir tarihçi : ''Yahu Mustafa Kemal Paşa, Anafartalar Kahramanı olarak ün kazanmış, Padişahtan Kahramanlık madalyaları, nişanları almış, Çanakkale Zaferini getirmiş, Neden böyle bir komutana Filistin'de yetki verilmedi?'' diye sorar...Ama sormuyorlar.. Neden? Çünkü Padişah olan zat, 30 Ekim 1918'de Mondrosu imzalayarak, henüz kapanmamış filistin cephesini ingilizlere teslim etmiştir.. Limon Van Sanders Filistin Cephesinde Albay İsmet (İsmet İnönü) Bey'in geri çekilmekte geç kaldığını, irtibatın komple koptuğunu daha binlerce askerin esir alındığını yazar. Filistin Cephesinde Mustafa Kemal Paşa ile ilgili en ufak bir meseleden bahsetmez.. Mustafa Kemal büyük bozgundan sadece bir ay önce 7. Ordu komutanı olmuştu. Ama üç ordunun (4,7,8) savaşçı mevcudu üç tümen kadardı. Hava desteği yoktu. Liman Paşa ot yokluğunda atların beslenemediğini toplara manevra yaptırılamadığını, firarların her gün arttığını yazar. Deniz tarafındaki 8. Ordunun aniden darmadağın olması üzerine İngiliz birlikleri 7. Ordunun ardına sarktılar. 7. ve 4. ordu çekilmeselerdi tamamen yok olacaklardı. Ordu kanaldan Nablus'a çekilene kadar Mustafa Kemal mi vardı? Osmanlı'nın ateşkes istemesi Bulgaristan'ın teslim olması ve müttefiklerle kara bağlantımızın kopması, İtilaf ordusunun Makedonya Cephesinden Trakya yönüne ilerlemeye başlaması üzerinedir. Bunları okumak, öğrenmek zor değil ki.. Girin Atatürk Araştırma merkezinin resmi dergilerine görün... Açın Nutuk'u okuyun.. Çanakkale'de darmadağın ettiği ingilizlerle, 1 sene sonra neden anlaşsın bir Osmanlı askeri? Kaldı ki Atatürk'ün orada ingiliz yüzü gördüğü bile söylenemez.. Raporlar, telgraflar, tarihlerine kadar bellidir.. Hepsini verdik.. İsteyen istediği zaman açar okur..

36) bediüzzaman NEDEN atatürke süfyan dedi..??
✔Cevap: Bediüzzamanın kelime anlamı, ''benzersiz, eşsiz, zamanın ötesinde, zamandan münezzeh olan'' demektir.. Bu sıfatı taşıyan İslamda sadece Allah'tır.. Kürt said kim ki bu ismi taşıyacak? Öncelikle bunu düzeltelim!.. Ve Bediüzzaman dedikleri adamın asıl adı da, said kürdidir.. Abdülhamid'in, deli diye tımarhanaye tıktığı ve sobayla konuşan bu adamın Atatürk'e ne dediği de kimsenin umrunda değildir.. (8. soruya bknz)

37) Abdülhamidhanın yahudilere vermediği filistin toprakkarında kurulan israili NE yaptıda atatürk ilk tanıyan müslüman ülke türkiye oldu..??
✔Cevap:öncelikle Abdülhamit'in yahudilere Filistin'i vermek istemediği doğrudur ancak mezopotamya'da yine Osmanlı toprağı başka arazileri vermeyi teklif ettiği belgelidir. Bu konuda Vahdettin Ergin'in kitaplarına göz atılmalıdır. Kaldı ki İsrail'in planlayıcısı İngiliz'e para karşılığı Kıbrıs'ı satan yine Abdülhamit'dir.

Bu sorunun sorulmasından önce, müslüman olan Filistin nasıl oldu da yahudilere kendi topraklarını sattılar diye sorulması gerekirken, din maskesi takmış millet düşmanları lafı ne yapıp edip Atatürk'e getirirler.. Ancak ne yazık ki, İsrail'in Atatürk'ün ölümünden 11 yıl sonra kurulduğunu bilmezler.. Evet, Atatürk ile İsrail'in hiçbir bağlantısı yoktur.. İsrail'i tanıyan ilk ülke de amerikadır.. İsrailin kurulmasından yalnızca 45 dakika sonra, israil devletini tanımıştır..

38) ''olmasaydı olmazdık, vatanı düşmanlardan kurtardı diyorsunuz ya'' peki 1936 senesine kadar istanbul NEDEN ingiliz işgali altında kaldı..??
✔Cevap: Yine sürekli dillendirilen sorular.. Cevaplarını kendileri de bilmediği halde, sormaya devam ediyorlar.. Biz de tekrar tekrar soruyoruz.. 1919 yılından 1923'e kadar bu vatanın işgali sırasında demirleyen gemilerin fotoğrafları bugün duruyor.. İsteyen herkes hemen bulabilir.. Peki 1936ya kadar işgal altında olduğu söyleyenen İstanbul'dan neden bir tanecik fotoğraf bize gösteremiyorlar? İngiliz arşivleri, katalog numarlarına kadar bellidir.. Buyursunlar ingilizlerin kendi arşivlerinden bizlere, işgal altındaki 1935 yılından bir fotoğraf göstersinler görelim... Hayır gösteremeyecekler çünkü bu yalancılar, ingilizlerin bu ülkeden mudanya ateşkesinden ve Lozandan sonra defolup gittiğini bilmiyorlar.. Hatta daha doğrusu bildikleri için ve bunu sindiremedikleri için kızgınlar Türk milletine.. Kısaca yazalım.. Türk orduları İzmir'e giriyor.. Sene 1922 - 9 eylül.. Birkaç gün sonra Atatürk İstanbul'a bir ültimatom gönderiyor ve diyor ki 'derhal İstanbul'u bana teslim edin yoksa ordularımla oraya geliyorum' Atatürk'ün bu ültimatomu amerikan gazetelerinde yayınlanmıştır.. Gazeteyi paylaştık.. Hayal edin arkadaşlar şimdi, uyumayın.. Fatih'in fethettiği İstanbul'u, Atatürk İngilizlerden teslim almak için, ingilizlere ültimatom gönderiyor.. Hem de Büyük Taarruz yeni bitmişken.. Ordu tükenmiş, halk harap vaziyetteyken bunu yapıyor.. Bunu amerikan gazeteleri de haber yapıyor.. Ve bugün böyle bir kağana, böyle bir hakan sıfatlı bir adama din düşmanı, yahudi, ateist, vatan haini diyorlar.. Düşünün kime diyorlar bunu...Neyse devam edelim.. Bunun üzerine 1921 Ankara anlaşmasıyla savaştan çoktan çekilmiş olan fransa, Çanakkaledeki fransız birliklerini geri çekmiştir ve ingiltere başbakanını ateşkese zorlar..Aynı zamanda da ingiliz halkı bir savaşa daha kesinlikle karşıdır.. Buraya kadar olan kısmı, ''Çanakkale Krizi'' başlığı altında bulabilirsiniz.. Buradan sonra ise, 3 ekim 1922de Mudanya görüşmeleri başlar ve doğu trakya, tek kurşun atmadan kurtarılır..12 Ekim 1922 yani 9 gün sonra, Carlton House deklarasyonuyla ingilteredeki muhafazakar parti, yani başımıza bela olan parti, hükümetten geçilir ve meşhur Lloyd George askeri destekten de yoksun kalır.. Birkaç ay içerisinde Lozan görüşmeleri başlar ve yazın Lozan Barışı imzalandığında, ingilizler geldikleri gibi giderler... Yine bir misal daha yazalım.. Ruslar Gelibolu'dan 1921 yılında kolordusunu Bulgaristan tarafına çekmiştir fakat Kolordu bir sabah aniden çekilmesine rağmen bir Rus Gelibolu'yu çok sevmiş ki hiç gitmemiş veya götürmemişler.. 1970'li yıllara kadar Gelibolu'da sokakta yaşayan bu rus Gelibolu'da ölmüştür. O halde Ruslar 1970 yılına kadar Gelibolu'daydı diyebilir miyiz? Diyemeyiz... Gelibolu'daki Rus Ordusu Beyaz Ordunun bir kolordusuydu ve orada sığınmacı olarak bulunuyorlardı. Gelibolu Fransız işgal bölgesiydi ve Fransızların denetiminde oradaydılar. aralarında çok sayıda sivil de vardı. İtilaf devletleri bunları 1921 tarihinden itibaren yavaş yavaş, Tunus, Yugoslavya, Bulgaristan ve Çekoslovakya gibi ülkelere dağıttılar. Tek tük kalanlar da oldu. Bir de kanıt olarak, Atatürk düşmanları bir gazete sayfası gönderirler.. Keşke o gönderdikleri gazetenin üzerinde ne yazdığını okusalar.. Zira gazetede yazan, Lozanla birlikte hiçbir ülke boğazda asker bulundurmayacak.. Ancak montrö anlaşması ile Türk asker boğazda asker bulundurabilir... Gazetede yazan bu... Okusa utanacak ama okumuyor..Çünkü maksadı sadece kandırmak, milleti bölmek..

39) 4.000.000 metrekare toprağımızı, lozanda 780.000 metrekareye düşürülmüştür.. bu ülkeyi lozanda temsil etmeye bizzat NEDEN kendisi gitmemiştir..??
✔Cevap : Gelelim hem Kur'an cahili hem de tarih cahili münafıkların en çok söylediği yalana...
Neymiş 4 milyon mtkare toprak Lozan'da verilmiş.. Yani bunu söyleyerek daha ne kadar güldürecekler kendilerine bilinmez.. Buna inanan ve inanmaya devam eden vatandaşlara bir tavsiye ve bir rica.. Biri bunu size söylerse ona şunu sorun : ''Kanıtın var mı?'' size diyecekler ki Lozan'ı aç oku.. Siz de buna karşılık şunu deyin : ''Ben okudum Lozan'ı, Lozandan önce, adaların hemen hepsi 1911 İtalyan ve 1912 Balkan savaşında verilmiş. Savaşta işgal edilmiş olan Bozcaada ve İmroz (Gökçeada) Lozan'da geri alınmış. Donanman yok, 11 yıl devam eden savaşlardan millet bıkmış, köylerde erkek kalmamış, ülke harap... Yapılabileceklerin en iyisi yapılmıştır Lozan'da . EN ÖNEMLİSİ DE KAPİTÜLASYONLARIN ve DÜYUNU UMUMİYE'nin KALDIRILMASI olmuştur. Osmanlı yarı sömürge bir ülke haline gelmişti. Vergisini bile yabancılar topluyordu. sen de bu milyonlarca metrekare toprağın Lozanda kaybedildiğini söylüyorsan, hadi bana göster ben de göreyim'' deyin... Bakın nasıl kaçacak ordan.. Ya konuyu değiştirecek, ya da size hakaret edecek, ya da ''eee görmediysen ben daha napayım'' deyip kestirip atacak..Arkadaşlar, Lozan barışı, Osmanlı devletinin 300 yıl boyunca toprak kazandığı tek anlaşmadır.. Bakınız bu cümleyi iyi okuyun ve iyi belleyin.. 1683 yılında Osmanlı Devletinin yüzölçümü 5.2 milyon metrekareydi.. 4 milyon da değil.. Tarih 1914'de ise, yüzölçümümüz 1.8 milyona düşmüştür.. İlkokuldan beri buna hep üzüldük biz.. Hep içerledik.. Lozanda bari kurtarmışız dedik durduk.. Şimdi şöyle bir düşünün.. Lozanda diyelim ki gerçekten 4 milyon metrekare toprağımız olsun.. Yani arabistanın yarısı, kuzey afrika kıyıları, mısır, ırak, balkanlar ve rusya kıyıları bizim demektir.. O halde arkadaşlar soruyoruz size, 1920 yılında Eskişehirde yunan askerinin ne işi vardı? Antalyada İtalyan askerinin ne işi vardı? İzmirde yine ingilizin ve yunanın, İstanbulda yine, ingilizn ve fransızın ne işi vardı? Madem ki 3 kıta bizimdi, bu askerler ne için bu topraklardaydı? Demek ki bir yalan var ortada.. Madem ki 3 kıtada biz hüküm sürüyoruz, bu askerlerin ne işi vardı diye bir sorun onlara bakın nasıl yamulacaklar.. Madem ki Balkanlar bizimdi, Yunanistan bizimdi, Mısır bizimdi, o halde biz Çanakkale savaşını neden yaptık biz? Kendi topraklarımızda ingilizlerle, anzaklarla tavla mı oynadık? Yüzbinlerce asker Çanakkale savaşında ölmüştür.. Madem 3 kıta bizimdi neden yapıldı bu savaş? Konya'da İtalyan askerleri ellerinde silahlarla turistik geziye mi gelmişlerdi? Arkadaşlar 1918 yılında imzalanan Mondrosla Türk askeri silahlarını ingilizlere teslim etti.. Ne yazık ki böyle.. Musul-Kerkük, altını çizerek belitelim, Musul Kerkük San remo görüşmeleri sırasında ingiltere ve fransaya verilmiştir.. Bakınız aynı görüşmeler sırasında, musulda ve kerkükte bulunan osmanlı birliklerinin hepsinin geri çekilmesi için osmanlı hükümeti orduya emir vermiştir.. Bizzat bu çekilmenin, ingilzlerin zafer kutlamalarının hem de araplarla birlikte fotoğrafları ve vidyoları bulunmaktadır.. Sayfamızda paylaştık.. San Remoda, musul ve kerkük'te çıkacak olan petrolün anlaşmasını, ingiltere ve fransa yapmıştır hem de osmanlı hükümetinin gözü önünde.. Çaresizce osmanlı hükümeti buna seyirci olmuştur.. Ayrıca, Nutuk'ta, Atatürk ali ihsan paşanın musulu nasıl terkedip kaçtığını, musulda ne yapılsaydı musul kurtulurdu tek tek ayrıntılarıyla açıklamaktadır.. Sadece açıklamıyor, orada kendisini dinleyenlere, askeri belgeleri de gösteriyor.. Konuya gelelim, 1918de 1. dünya savaşında yenilgiyle ayrıldığını kabul eden osmanlı devleti, 2 yıl önce yani 1916da çanakkale savaşında geçirmediği ingilize toprakları bırakmıştır.. ingilizlerin ve yunanın işgalleri 1918de başlar..Fatihin fethettiği istanbula ilk askeri çıkarma, 16 mart 1920de gerçekleşti.. Yıllarca bizlere İstanbulun fethini kutlattılar, Fatih gemileri karadan geçirdi dediler, gerisini hiç anlatmadılar.. Hiçbir şey bilmedik, öğrenmedik.. İstanbulun işgal edildiğini bile unutturdular bize.. Şimdi biz hatırlatınca, onu da Atatürk yaptı diyorlar.. Vatan ve millet düşmanları bunları yapmaya her zaman devam edecek.. Siz tarihi okumadıkça, ya da doğru kaynaktan, devletin kendi kaynağından öğrenmedikçe, sizleri yalanlarıyla avlamaya devam edecekler.. Lozan görüşmeleri sırasında, musul ve kerkük çoktan kaybedilmişti.. Hatta görüşme sırasında karşı taraf aynen şunu söyler : ''Musul ve Kerkük, padişahınız tarafından bize bırakılmıştır.. nasıl olur da bize bırakılan bir bölgeyi tekrar istersiniz?'' derler.. Buna rağmen düşünün buna rağmen Musulu bırakmamışız ve Musul halkı kendi kaderlerini belirlemeye kadar götürmüşüz.. Ancak araplar, Türklerin egemenliğini değil, ingilizlerin egemenliğini seçmiştir.. Bu Atatürk'ün suçu değildir.. Bu 5 sene önce imzalanmış mondros anlaşmasının suçudur.. Sonra da 1920de Sevr anlaşması imzalandı.. Yıllarca bizlere unutturulan bir anlaşma.. 4 milyon mtkare toprağımız vardı diyenlerin hiç Sevrden bahsettiğini duydunuz mu? Duyamazsınız.. Çünkü Sevr anlaşmasında Ege yunana, akdeniz italyana, marmara ingilize-fransıza, karadeniz rusa, doğu ise ermenilere bırakılmıştır.. Bize sadece Ankara bölgesi verildi.. Bunu bal gibi bildikleri halde, sırf Lozanı ve İstiklal savaşını sindiremeyen aramızdaki işbirlikçiler, elbette Lozanı çarpıtacak, elbette tarihi bozmak isteyecek, elbette Atatürk'ün her yaptığını kötüleyecek.. Elbette Sevr'i konuşmayacak.. Çünkü Sevr, Lozanda milyonlarca metrekare toprağı vermediğimizin kanıtıdır.. Tek amaçları var, o da milli birliğimizi, btünlüğümüzü kırmaktır..

40) güya denize döküp kovduğumuz ve yendiğimiz yunanlılara batı trakya, egedeki adaları verip üstüne savaş tazminatını NEDEN vermiştir..??
✔Cevap: Dikkat!!! Uyanın şimdi buraya!!! Yunanın denize dökülmesiyle ilgili marşlar, şiirler, şarkılar yazılmıştır.. Bugün biri çıkıp, ''güya denize döktük'' ifadesini kullanmışsa, o Türk kimliğine bürünmüş bir yunan devşirmesidir.. Sindiremiyordur çünkü dedelerinin denize dökülmüş olmasını.. Güya der, inanmak istememek değildir bu! Kabul etmemektir utançtan! Bu soruyu soran her kimse, onu bulup şeceresine mutlaka bakınız! Aman Dikkat!! diyerek cevap verelim.. Az önceki soruda açıklamasını yapmıştık tekrar edelim.. Batı Trakya, mudanya anlaşmasıyla tek kurşun atmadan kurtarılmıştır.. Adalar ise, 1912 Uşi anlaşmasıyla çoktan kaybedilmişti.. Aynı Musul ve Kerkük'ün 1918de kaybedildiği gibi.. Savaş tazminatı, Savaşlarda yenilen devletlerin, galip devletlere verdikleri zarar karşılığında ödemek mecburiyetinde oldukları tazminata denir. Yunanistan, Kurtuluş Savaşı yılları boyunca Batı Anadolu'ya verdiği zararın karşılığında savaş tazminatı olarak Türkiye'ye Edirne'nin Karaağaç semtini vermişti. Savaşta işgal edilmiş olan Bozcaada ve İmroz (Gökçeada) Lozan'da geri alındı. Ve Lozanda aldığımız küçük adaların hepsi, geçen sene yunanistana geri verilmiştir arkadaşlar bunu sakın unutmayın, mutlaka bir yerlere not edin.. Lozanla aldığımız irili ufaklı adalar, geçen sene yunanistana geri verilmiştir!

41) 5816 sayılı kanunla korunarak NİÇİN gerçeklerin saklanma gereği duyuluyor.. ve 5816 sayılı koruma kanunu NEDEN bir yahudi avukat tarafından hazırlamıstır..??
✔Cevap : Atatürk'ü koruma kanunu Atatürk tarafından çıkarılmamıştır.. Atatürk'ün vefatından çok sonra, Adnan Menderes tarafından çıkarılmıştır.. Çıkaran kişi yahudiyse, bunu çok bayıldığınız Adnan Menderese soracaksınız:))

42) NEDEN mason olmayı tercih etmiştir..?? ve masonluktan NEDEN kovulmuştur..??
✔Cevap: Soruya bakar mısınız? Sanki bir belge bir ispat getirmişcesine soruluyor.. Şimdi biri çıksa, Napolyon neden müslümanlığını gizlemiştir dese, ona ne derdiniz? Napolyonun müslüman olduğunu nerden biliyorsunuz derdiniz değil mi? Peki bu soruyu soran kişiye de aynısını sordunuz mu? Atatürk'ün mason olduğunu nerden biliyorsun arkadaş? dediniz mi? Hayır demediniz ve böylece o veled sizi başarıyla kandırdı.. Neyse şu abuk soruya biraz bilgi ekleyelim.. Arkadaşlar, Atatürk hayatı boyunca masonların karşısında olmuştur.. Ayrıca Osmanlı paşalarının arasında masonlar, yahudiler, ermeniler, yunanlar, rumlar, sırplar vs.. uyruklu insanlar vardı.. Mesela Abdülhamid'e bağlı bürokraside bulunan beylerin neredeyse hepsi ermenidir.. Orduda değil, hükümet kademesindekiler... Padişahların annelerinin arasında bile Türk yok neredeyse.. 36 padişahın, 34 tanesinin annesi Türk değil.. Hepsi ermeni, rum, sırp, yahudi, yunan, rumdur.. (Ek bilgi :Savaşlarda fethedilen topraklarda ölen gayrimüslimlerin, rumların dul kalan kadınları, evlenmemiş Türkmenlerle evlendiriliyordu.. Bunlara acem denirdi.. Türkün çekik gözlerinin gitmesi biraz da bu sebeptendir..) Masonlar her zaman osmanlı bürokrasisinde bulunmuşlardır.. Atatürk ya da Padişahlar bunları cebinden çıkarmadılar.. Bunlar gökten zembille de inmedi.. O dönem masonluk, bugün algılandığı gibi de değildi.. Ne yazık ki değildi.. Osmanlı yönetiminde söz sahibi insanlardı ancak Atatürk mason olmadığı gibi, masonlara her zaman cephe almış biri olduğu içindir ki, kendisi sorgulanmıştır ve sürülmüştür.. Mason olsaydı, sürülür müydü sizce?
(Bknz soru 43 hemen altta)

43) ittihad ve terakki cemiyetinin kuruluşunda jön türklerle birlikte NEDEN yer almıştır..??
✔Cevap: İtthatçılar içinde yeri, çok uzun ömürlü değildir.. Neden mi? Çünkü İttihat ve Terakkinin 2 dönemi var.. Biri osmanlının parçalanmaması için çaba gösterdikleri ve osmanlıcılık akımını(ki bu akım çok geç kalınmış bir ivmeydi) başlatmaları, ikinci dönemleri ise, sakıncalı olmaya başladıkları dönemdir.. Atatürk'ün kendi ağzından bu konuda sözleri bulunmaktadır.. Bakınız size resmi devletin kaynağını verelim, atam dergisi dergi sayısı 15, kaynakları Celal Bayar.. Atatürk ittihat ve terakki hakkında aynen şunları söylüyor : '' Cemiyeti, artık “Komite” olmaktan çıkarıp siyasî bir parti haline sokmak; 2. Ordu’yu siyasetten tamamen ayırmak ve bazı subaylara verilen “Hürriyet Kahramanı, Hürriyet Mücahidi” v.b. gibi unvanları kaldırmak; 3. Cemiyet’le masonluk arasında hiçbir alâka bırakmamak ve bunu ispatlamak için de tüzükte değişiklik yaparak, Mason Tüzüğü’nden alınmış maddeleri çıkarmak ve artık gülünç olan kabul törenini kaldırmak; 4. Cemiyet mensupları arasındaki imtiyazlı mevkileri kaldırıp, kayıtsız şartsız hukuk eşitliğini sağlamak'' Başka söze gerek var mı? Atatürk masonların 1 numaralı düşmanıydı..

44) cumhuriyet rejimini kurduktan sonra NEDEN hiç dış bir ülke ziyaretine gitmemiştir..??
✔Cevap: Neden dış ülkeye gitmedi? Gitmiş olsaydı, emin olun bu sefer de ''millet açken o dış ülkelerde dünya turuna çıkmıştı'' diyecektiniz öyle değil mi? Atatürk koca Anadolu'yu karış karış dolaşmış, hangi şehrin hangi köyün neye hangi yatırıma ihtiyacı varsa belirlemiş, şehir şehir fabrikalar açmış, insanların derdini tasasını dinlemiş, onlara cesaret ve çalışma azmi vermiş, başlarında bir baba gibi beklemiştir.. İşte bu yüzden dışarı çıkacak vakti yoktu!

45) dersim katliamını NEDEN yaptırmıştır.. ve şeyh saidi NE karşılığında affedeceğini teklif etmiştir..??
✔Cevap:1. Dersim harekatında Atatürk ayaktaydı, ancak 2.sinde ne yazık ki yatakta hasta yatıyordu. Dersim katliamı diyenler, acaba bu katliamın bir belgesi ellerinde var mıdır? Yani fırınlarda yakılmak, trenlere doldurulup kurşuna dizilmek gibi somut bir belge var mı? Arkadaşlar ermeni kadın çetelerinin fotoğrafını paylaşmıştık.. 2 adet peşmerge kıyafetli kadının fotoğrafı.. Ülkemizde Yusuf Halaçoğlu'nun da ifade ettiği gibi kürt kimliğiyle yaşayan ermeniler bulunmaktadır.. Yusuf Halaçoğlunun meclis konuşmalarını izlerseniz, bu kürt görünümlü ermenilerin kapı numarasına kadar bildiğini ifade ediyor.. Ermeniler ise, hem İstiklal harbinde hem de ondan önce kürtlere zulümler yapmıştır.. Ne yazık ki kürtlerin bundan haberleri yoktur.. Bakınız sizlere bazı kaynaklar yazalım.. 17 Haziran 1919 yılında Atatürk'ün Kazım Karabekir'e çektiği telgrafta, ingiliz teşvikiyle açılmış bir kürt kulübünden, bu kulübün hiçbir şekilde kürtleri temsil etmediğinden bahseder.. Aynı raporda kürtlerin, Mustafa Kemal'in emrinde olduklarını beyan ettikleri de yazar.. Aynı raporda Mustafa Kemal, kürtleri bir öz kardeş olarak gördüğünü ve milleti tek bir nokta etrafında birleştirerek bunu bütün cihana göstermek istediğini de ifade ediyor aynı raporda.. Devam edelim.. 1 hafta sonra, 24 haziran 1919 tarihli bir başka raporda, kürtlerin arasında Mr Noel isimli bir ingiliz binbaşısının Urfa'da bulunduğunu ve bu kişinin kürtleri kışkırtmak için uğraştığını ancak kürt vatandaşların bu kişiyi aralarında barındırmadıklarını, Kürtlerin Türkiye'den kesinlikle kopmak istemedikleri rapor ediyor.. devam edelim.. 15 Eylül 1919 tarihinde Hacı kaya ve Şadzade Mustafa ağalara bir telfrag çekiyor Atatürk.. Ve bu telgrafta bu kürt ağalara Atatürk teşekkür ediyor.. Zavallı çaresiz kürt vatandaşlarımıza yapılan zulümlerden dolayı üzüldüğünü, Türk ve Kürdün ayrılmaz özkardeşler olarak yaşamaya devam edeceğini söylüyor.. Bunu söyleyen Atatürk'tür, söylediği kişi Kürt ağalardır.. Buyrun tarih de, ağaların isimleri bellidir.. Devam edelim, 24 Eylül 1919da yani 9 gün sonra bir telgraf daha çekiliyor.. Yine bu telgrafta da, Türk ve Kürt arasında bir kardeş savaşı başlatmak için ingilizlerin verdiği mücadeleyi anlatıyor..Fakat Kürtlerin bunu yutmadıklarını, ingilizin uğraşlarını boşa çıkardıklarını yazıyor.. Buyrun size Atatürk'ün telgrafıdır bu.. Şimdi size soralım.. O halde Dersim harekatı, kürtlere mi yapılmıştır, yoksa bir zamanlar kürtlere de zulmeden ve kürt kimliğine bürünüp kürtleri kışkırtmaya çalışan ingiliz destekli ermenilere mi yapılmıştır? karar sizlerin..

46) osmanlı arşivlerini bulgarlara hurda kağıt olarak NEDEN satmıştır..??
✔Cevap: Osmanlı arşivleri bugün halen daha korunmaktadır.. Adedi 10 milyondur.. Dünyaca ünlü ve yaşayan en büyük osmanlı tarihçisi Halil İnalcık'ta bile, Fatih Sultan Mehmet'in gerçek, orjinal fermanları halen daha durmaktadır.. Arşivlerin bulgara satılmasının ne ekonomik bir faydası, ne de ahlaki bir tarafı olurdu.. Bu da, bir öncekiler gibi asılsız, ispatsız, belgesiz yalanlardan bir tanesidir.. Fatih'in fermanından, Fatih'ten önceki dönemden Atatürk'ün cephelerde yazdığı küçük notlara kadar hepsi korunarak saklanmaktadır.. Ayrıca Bulgarlar ne yapsın hurda kağıtları.. Osmanlılar, her olayı, her detayı, dakikası dakikasına arşivlemiştir.. Bugün hem Anadolu'da hem de yurt dışındaki arşivler korunarak saklanmaktadır.. Keşke arşivler hepimize açılsa da, ecdadımız gemileri nasıl karadan hareket ettirmiştir öğrensek.. Ama milletin bunları öğrenmesini istemeyecekler.. Çünkü zaten 1 cümle bile okumadan fes takmış şarlatanlara, sahtekarlara inanıp tarih bildiğini sanıyor.. O arşiv yakıldı, bu yok edildi diyerek, belki de milleti bu şekilde kandırıp, buna şartlayıp, bugün korunan tüm arşivleri yok etmek isteyeceklerdir..